“Şimdi bu akşam, yatmadan evvel, kendine bir madalya tak,” dedi
Ayla annem.
“Onsekiz senelik anneliğin için.“
On senelik iyi niyetim için, gayretim için.
Bir şey yapmaya niyetlendiysek, bana uyan şekilde yapmaya
çalıştığım onsekiz sene için.
Sevabıyla, günahıyla.
Kimi zaman neşeyle, kimi zaman hüzünle, kimiz zaman öfkeyle,
kimi zamansa şükürlerle...
Her annenin yaptığı gibi, kendi usulümce...
Hep elimden geldiğince, sevgiyle...
Artık ne kadar olduysa da, kabulümce...
Daha iyisi, daha kötüsü olmayan bu görevde bunca senelik
liyakatım için bir madalya...
Zaman zaman beceremediğimi düşündüğüm için kendimi
suçladıklarımı unutarak...
Ya da “daha iyisi”ni nafile yapmaya çalıtığımı hatırlayıp,
iyilerin, kötülerin benim için (nispeten, ve epeyce) mazide kalışını kutlayarak...
Bir göreve talip olduysak, onu tamamlamış olmanın verdiği
hazzı her bir hücremde tadarak...
Haddimi, sınırımı hep bileceğimi kendime hatırlatarak...
Kendisi de bir madalya hakeden başrol arkadaşım Kerem’e (herkes kendine takılacak olanı ayarlayacak artık,) ve benimle bu sahneyi paylaşan tüm oyun arkadaşlarımı şükranlarımı sunarak...
“Ara ara hep yap bunu, benden sana tavsiye,“ dedi.
“Ara ara, dön bak kendine ve, hakettim ben bunu, diyerek kendine
bir madalya tak.”
Siz de yapın ara ara, güzel tavsiye...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder