3 Şubat 2023 Cuma

NASIL YAŞANIR



Nasıl yaşanır, diyorum. Nasıl yaşanır tüm bu arbedenin ortasında. Önemsediğimiz her şeyin bir sonu olduğunu bilerek nasıl dayanılır tüm dünyanın acısına. Sonra diyorum, e, nasıl yaşadın elifcik elli beş yıldır. Pek farkında değildim be bu denli fani olduğumun. En Sartre, en Camus yıllarımda, en nihilist gençliğimde bile hepsi şık bir örtüymüş üstümde: “sizler gibi değilim, sizler gibi değilim” çığlıklarım da güzel bir şovun parçasıymış; kimse gibi olmamaya öykünürken, herkesle aynı kaderi paylaştığımı inkar ederken, putlaştırdıklarımın, diğerlerinin putlarından faklı olmasını kendi farklılığım sanarken. 

Dünyanın berbat ülkelerinin birinde doğmuş olduğuma sürekli kahrettim. Bağırdım çağırdım, kendimce aktivist takıldım. Kendimce, diyorum, çünkü bu kelimenin ne anlama geldiği de bende şu an koca bir hiç. Deli danalar gibi bağırıp çağırmayı, iyilik yapıp, kimseler bilmese dahi kendi köşemde gizli gizli böbürlenmeyi, elini taşın altına koymayanlara sinirlenmeyi bir şey yapmak sandım. Kendimden başka hiç bir boku değiştiremedim. O dediğim de , anca bir nebze.


Dünya kendini tekrar eden hikayeler bütünü, kendi içinde tutarlı aslında. Habire değişiyor, dönüşüyor, nerede başladığı hala muamma, ne olacağını ise bildiğimizi sanıyoruz. Çok biliyoruz, çok konuşuyoruz, çok anlatıyoruz. Neandertallerin dertlerinden farklı dertlerimiz var sansak da, bence yanılıyoruz. Yaşıyor, gidiyoruz aslında. Bir şeye hükmümüz olduğu yanılsamasından alıyoruz gücümüzü. Şu oturduğum apartmana yetmiyor yahu gücüm! Yeni yöneticiden bizi ilgilendiren bilgileri bile alamıyoruz kaç gündür, nerede kalmış dünyayı kurtarmak, Türkiye’yi kurtarmak. Ama öyle olduğunu sanmak bize devam gücü veriyor. Bu berbat ülkede dahi böyle. Sanrılarımız kadar mıyız, yoksa yok muyuz?


E nolacak şimdi, bende o sanrı uçtu bitti, suya düştü, inek içti. Nolacak şimdi? 


Sanrılar bitti.


Sadece bazı güzel şarkılar kaldı mesela. Bazı güzel dizeler, bazı nameler, ritimler.

Mes mots, tes levres douces, mesela. Laurie Dermon, dinleyin, güzel bir valz. Şu an o çalıyor da Spotify’da. Kalbim valslere aşık, başka hayatlarım vardıysa,  bir tanesi romantik devirde yaşamış. Kesin bilgi yayalım.


Ipadimde çizim applerim var, çiz, yaz, boz, saatlerce, günlerce. Akıllıca bir şeyler yapmaya çalışmadığım sürece, sorun yok. Bak, yegane özgürlüğüm bu, dilediğimi yazarım, çizerim. Seçim geliyormuş, altılılar hazırmış, “ejnebi” (babamın ruhu şad olsun, güzel kelime)  konsolosluklar korkmuş, kaçmış, oh olmuş. Dışarı çıkmam olur biter, 60 m2 dünyam yeter, desem de ara ara soruyorum işte, nasıl yaşanır bu dünyada?


Sonra işte böyle yazınca, çizince hatırlıyorum: Bir can hak verilmiş, hodri meydan denmiş.


(Daha fazla bilmiş bilmiş yazıp size daha fazla tüyo vermek isterdim, ama ben de olaya pek hakim değilim, malum. İşte gerisi de, dargınlar barışsın, kutupayıları ölmesin, falan.)


Ve de okuyana sevgiler.