Döndük.
Üçüncü senemize döndük Toronto’ya, ikinci şehrimize, tuhaf
hallerimize, arada kalmalarımıza, özlemlerimize, nefes alışlarımıza, ferahlamalarımıza...
Yeni dostlarımıza...
Eskaza geçmişe ya da geleceğe bir tutam fazla takılırsak,
elindeki denge sopası titreyen ip cambazına döndüğümüz yere döndük.
Geride her seferinde daha fazla şey bıraktığımızın idrakıyla
indik havalimanına. Ciğerini iyi bildiğimiz ana vatanımızın içinde boğuştuğu
kördüğümün dışında daha rahat nefes alacağımızı umarak indik. Amma velâkin, o
yangının mesafeleri hiç mi hiç umursamadığını, zamansız, mekansız, amansız
olduğunu bilsek de, unutmak isteyerek indik...
Biz İstanbul’da yaşadık o geceyi.
Çok kalpten söylüyorum, korkudan daha fazla hissettiğim şey
üzüntüydü o gece. Ben bile şaştım o geceki üzüntümün yoğunluğuna. Memleketimin
asla güllük gülistanlık olduğunu düşünmedim ben 11 yaşımdan beri. 11 yaş sınırı
da, Türkiye’den ik çıkışıma denk gelir. Yarısı sağcı, yarısı solcu, yarısı allaha
inanan, ibadette kusur etmeyen, yarısı pek de konuyu iplemeyen bir aileden biri
olarak her gruba eşit mesafeden geldim. Sonrasında küçük yaşta komşu mesafesinden
öte “elâlem”e karıştım. Ve elli sene boyunca da hep üstünde düşündüm.
Memleketim “serbest piyasa ekonomisi”nin sefasını sürdüğünde,
kendimize gururla uyarladığımız tüketim modellerinin çağdaşlık demek
olmadığının idrakındaydım üniversite yıllarında. Çok sevdiklerimin dahi Türkiye’de
süregelen çok iç deşici olaylar karşısındaki iki yüzülüğünün, gönüllü
körlüğünün hep farkındaydım. Gururla kendimize hep kalkan yaptığımız
Atatürkçülüğümüzün bayramlarda bayrak sallayıp, sokaklarda marşlar söylemek
olmadığının da farkındaydım. Her şeyi şeklen çok güzel üstümüze yamadığımızın
farkındaydım...Aynen misafir geldiğinde üstten toz almak gibi bir şeydir bu,
aslolanın her an kendin için etrafı temiz tutmak olduğunu umursamadan. “İyi yetişmiş”leri
kendine rol-model olarak kapitalist guruları alan bir kuşaktanım ben, hep “en
yeni” ye, “en iyi”ye öykünen, hep öykünen, hep özenen... A,b,c,d lerden oluşan, herkesi mühendis, mimar, doktor yapmaya çalışan, en çok paranın o şekilde kazanıldığını çocuklara dayatan manyak eğitim sistemimizi hep sorgulayan...En çok da, "çok para kazanmayı" yegâne hedef gösteren, iş denen şeyin aslında önce kendine, sonra da yaşadığın yere katkı sağlamak olduğunun altındaki çizgiyi, çoktan aynı cümlenin üstüne çizmiş bir kuşaktanım. Şimdi, para için her yeri talan edenlere, doğa ve kültür varlıklarımız katledip, satıp savuranlara şaşan o kuşaktan...
Bu nedenle çocuğumu başka bir kültürde okutmak istedim hep
ben...Kanada’daki arkadaşlarım hep bir mektup paylaştılar darbe sonrası, bir
kadın yazmış, çocuklarını kırkbin lira verip “iyi” okullara gönderdiği için
dertli, zira o çocuklar diğer cahillerle birlikte yaşamasın diye Türkiye’den
giden br kadının mektubu... İşte ben kırkbin lira verdiği için çocuğu iyi
eğitim aldığını sanan, iyisi, kötüsü birbirine geçmiş kibirli bir kuşağa ait
ben, çocuğumu ölçü sistemi, ayıpları, değerleri başka olan bir yerde okutmak
istediği için giden, her şeyi çok bildiğini, anladığını sanan ben, o gece
ciğerini bildiğim anavatanıma bu denli üzüldüğüme çok şaşırdım sonrasında.
Ve o gece ve sonrasında duyduklarından, gördüklerinden çok
etkilenen kızıma şunları dedim:
“İyi ki buradaydın Ayşe’ciğim bu tarihi gecede. Bu geceyi
hep kalbinde tut. Ve her zaman, her gittiğin yerde, her yaptığın işte, her
yaşadığın ilişkide, hayatının tümünde ara ara çıkar bir bak bu geceye.
Bu geceye neden olan egoların, hırsların, yalan, dolanların, kendini kandırmaların, kurnazlıkların, maddiyatın, ve maneviyatın aslında medeniyetlerin beşiği olan anavatanını bu hale getiren tüm insanî duyguların sende de olduğunu asla unutma, onların sana hükmetmesine izin verme.
Nereden geldiğini hep hatırla, bu topraklara doğmuş olmanın sebebi var, al dersini, bak önüne. Buralardan asla nefret etme, hakir görme, nerede yaşarsan yaşa, anavatanını ve bu geceyi hep kalbinde sakla.
Ve asla bir şeyden korkma. Korkmadığın sürece özgürsün.
Bu memleketi biz el birliğiyle bu hale getirdik, yaşadığın her “şey”de kendi payını ara, suçlamaya değil, düzeltmeye enerji harca...
Bu geceyi seksen milyonun çoğunluğu yine unutacak. Sen asla unutma.”
Bu geceye neden olan egoların, hırsların, yalan, dolanların, kendini kandırmaların, kurnazlıkların, maddiyatın, ve maneviyatın aslında medeniyetlerin beşiği olan anavatanını bu hale getiren tüm insanî duyguların sende de olduğunu asla unutma, onların sana hükmetmesine izin verme.
Nereden geldiğini hep hatırla, bu topraklara doğmuş olmanın sebebi var, al dersini, bak önüne. Buralardan asla nefret etme, hakir görme, nerede yaşarsan yaşa, anavatanını ve bu geceyi hep kalbinde sakla.
Ve asla bir şeyden korkma. Korkmadığın sürece özgürsün.
Bu memleketi biz el birliğiyle bu hale getirdik, yaşadığın her “şey”de kendi payını ara, suçlamaya değil, düzeltmeye enerji harca...
Bu geceyi seksen milyonun çoğunluğu yine unutacak. Sen asla unutma.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder