27 Ağustos 2017 Pazar

YURTDIŞINA YERLEŞMEK HAKKINDA BİR YAZI DA BEN PATLATAYIM DEDİM

kendini bilmezsen ahanda böyle düşünürsün 


Adamın biri bir yazı yazmış... Türkiye’den gitmek isteyenlere hitaben. Diyor ki, gidersen sıçacaksın, dikkat et, ne varsa memlekette var. Bunu da Göçmen Kadınlar diye tatlı bir grup var, benim de üyesi olduğum, herkes gittiği yerle ilgili birbirinden fikir alıyor, muhtemelen yaş ortalaması benden küçük, medeni kızlardan oluştuğunu düşündüğüm bir grup. Orada biri paylaşmış. Malum konu ilgi alanımda, üşenmedim okudum. Kardeşim seneler önce İranda'ya göçtü, biz sonraya kaldık. Ve biz de işte Toronto’dayız.

Yazan doktormuş. İnsanda “aman müşteriler durun, kaçmayın, hoop, nereye, daha karpuz kesecektik?” hissi uyandıran, kalmaya teşvik eden bir yazı. Üşenmedim okudum, bir sürü kadının okuduğu gibi.

Çünkü hepimiz benzer şeyler hissediyoruz. Gitmeyi biz istedik, ama özlüyoruz. Özlediğimiz zaman, memlekete kızıyoruz. Çoğumuz neden gittiğinin fazlasıyla farkında. Öyle o yazıyı yazan doktor amcamın sandığı gibi pek de tereddüt etmemişiz. Doğrumuz , eğrimiz belli diye gitmişiz.

Biliyoruz nasıl cennet bir anavatanımız olduğunu.

Biliyoruz nasıl güzel havası, suyu... Bu havası, suyu güzel geyiğine de hastayızdır Kerem’le. Çok yer için söylenir. Esas manası: “pek de matah bir yer değil aslında”dır. Övünülecek sadece bir havası, bir suyu vardır. Gerisi de yoktur.

O gerisi nedir dersen, çok şeydir...

İnsan değeridir.
Hayvan değeridir.
Çocuk değeridir.
Doğa değeridir.

En azından varmış gibi yapılmasıdır, insanın gözüne gözüne soka soka pervasızca yok sayılmamalarıdır.

Çoğu giden için Türkiye Gezi’den çok çok öncesinde de tuhaf,  yanan insanları hiç tepki vermeden seyreden bir ülkedir.

Riyadır temeli. Herkesi bir arada tutan en kuvvetli harç riyadır. Kuzey Ormanlarına destek verenlerin çoğu o ormanların katledilerek yapıldığı villarda oturur. Eski sosyalistleri patron olmuştur,  amma velakin çalışanlarının sigortalarını mümkünse ödemez, ödeyecekse de en düşükten gösterir. Kocalar çocuklarını neredeyse beşikteyken usulsuzce sigortalar, karıları çocuk  dernekleri kermeslerinde boy gösterir. 

Ayıplarının endazesini kendi rahatına göre belirleyenlerin ülkesidir. Askerliği torpille yapanların, ölen mehmetçiklere çok ama çok üzüldüğü tuhaf bir yerdir. En vatanseverinin çuvalla vergi kaçırdığı bir ülkedir. Hatta bu farkedildiğinde, şu uzakta bir yerde bir adada kimlerin hesapları olduğu açıklandığında zenginliği açıklandı diye gurur duyanların ülkesidir. Bunların çoğu da hayırseverdir, haklarını yemeyelim. Kendi hallerine bırakalım, ve bal tutanlar parmaklarını yemeye devam etsinler... Bu arada, gidenlerden de epey böylesi var, sanmayın ki gidenlerin hepsi benimle aynı kafadan...

Tarihini bilmeyen, darbeleriyle övünen bir ülkedir. 

Çağdaşlığı kılık, kıyafette, süslü restoranlarla, outletlerdeki markaların hepsini bilmek  sanıp, oralarda arayan modern insanların ülkesidir.

Bağnazlıktan beslenen bir ülkedir. Tayyip’cisi de , Atatürkçüsü de, dincisi de, laiği de bağnazdır. İkisi de diğerini dinlemez bile. Farketmezler ki, ikisi de aynı çirkinlikte görünür gerçekten huzur peşinde olanlara.

Farklılıkları sevmeyen bir ülkedir.

Kendinden çok konusu komşusuyla alakalı insanların tecessüs cennetidir.

Doktor da herkesi ikna etmeye çalışmış kendi doğrularını herkesin doğrusu sanarak. Bu doğrular arasında kapıcılar, hizmetçiler, ve hatta çanta taşıyanlar gibi fantastik ögeler de var. Adam bilmez ki herkes böyle yaşamaz, herkes farklıdır. Her evde doğu blokundan gelmiş,i sterse hemen gidemesin diye pasaportune el konmuş kayıtsız köleler çalışmaz Türkiye'de... 

Yazdıkça kendimi doldurmayayım... Velhasıl, göçenler de, kalanlar da çeşit çeşit deyip konuyu bağlayayım. Her yerde, her ülkede olduğu gibi.

Ben darbeden çok önce, te ODTÜ’de okurken en çağdaş öğretim kurumumuzun bağnazlıklarını farkettiğimde "çocuğum olursa buralar  da okutmayacağım" demiştim. Sonra kızımla geldiğimde sevdim Toronto’yu, kalmak istedim. Bu arada da memleket zıvanadan çıktı. Gerçi bana göre zıvanadan çıktı, çoğuna göre memleket hala Bodrum, Alaçatı, "Ay ne güzel bir ülke!". Ne hapiste çürüyenlerin, ne haksız yere işsiz kalıp hakkını aramak için açlık grevinde olanların, ne bir ilkokul piyesi tadında kurulmaya çalışan yeni sürreel düzenin farkında bir dolu insan...

Herkes aynı topraklarda farklı farklı Türkiye yaşıyor. Ben sizinle benim gördüğümü paylaştım, sizler başka şey görüyor olabilirsiniz...Frekanslar çeşit çeşit.

Anneannemin eteğinde radyoda yurttan sesleri, Arkası Yarın’ları dinleyerek güvenli hissettiğim Türkiye’den, şimdilerde tırstığım  Türkiye’ye yurtdışında geçirdiğim çocukluk sebebiyle başka ülke insanlarını görerek, bunlar üstünde düşünerek yavaş yavaş geçiş yaptım ben de. Sanırım tamamen orada büyüseydim ben de Orhan Pamuk'tan, Elif Şafak'tan herkes topluca nefret ettiği  için, salt dışlanmamak adına nefret eden bir insana dönüşebilirdim. 

Herkes canı nasıl istiyorsa öyle yapsın. Bütün memleketin gidecek hali yok, ama gitmek isteyene de kimse mani olmasın. Kalanlara da kimse “bunlar salak ya, hala kalıyorlar” demesin. Zira ne kadar insan varsa, o kadar da doğru var hayatta. Herkes başka başka şey görüyor yaşadığında, ve herkesin koşulları bambaşka...Gidenlerden de bir çoğu benimle aynı nedenlerden ötürü gitmiyor eminim.

Ben de belki döneceğim memlekete, gerçekten buralarda ellisinden sonra hayat kurmak kolay değil. Ayrıca bu memleket gerçekleri dışında herkesin bambaşka aile gerçekleri var.

Doktorun dedikleri arasında kimi doğru noktalar da var. Ama hayat tercihler silsilesi, yapıyorsun bir tercih ve önüne bakıyorsun. Habire kıyaslarsan ayvayı yedin. “Tükiyedeki pastaneler gibisi yok” lafına da çok güldüm...her şeyi de kıyaslamış, canım...

Kıyastan çok çektim hayatta, siz siz olun kıyaslamayın.

Yoksa ne gittiğin yerde huzur var, ne bıraktığın yerde, asılır kalırsın arafta...

Okuyana sevgiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder