Acı kahvemi aldım, oturdum yazmaya yine... Gerçekten acı
yaptım, isot koydum içine. Deneysel mutfak, fusion kahve”. Bazen kakao falan
koyuyorum içine, ama kakaom bitmiş, biberli deneyim dedim. Tavsiye ederim...
"Bugün dedikodu yapacağım sizinle...
Toronto dedikodusu. Kahvenin yanına likörden sonra en iyi giden şey."
Bir ara epey niyetlendim dedikoduyu tamamen bırakmaya, ama
Kerem (yeni başlayanlara bilgi: kocam olur kendisi, kağıt üstünde koca, gerçek
hayatta can yoldaşı, en iyi arkadaşım) dedikoduyu bırakırsam ve vejetaryen
olursam boşanabileceğini buyurdu, eh işime de geldi...Dedikodu biraz kalsın,
ama içkiyi bıraktım, o kesin bilgi yayalım. Aklımı hep başımda istiyorum. Gerçi
beynimi uyuşturmadan da bir tuhaf sayılırım genele göre ya. Esas içki beni bıraktı, olmazsa olmazım rakı bile
burnuma böcek ilacı gibi kokmaya başladı. Hormonal değişikliklerden olsa
gerek...Vücudumu dinliyorum, kocamı da dinliyorum...
Toronto mahallemin en sevdiğim yeri, The Beaches |
Bu Toronto çok merak konusu ya memlekette. En kolay (?) göçülen yerlerden biri olduğu için gidişattan endişe edenler akın akın buraya yollanıyor. Her hafta üç beş eş dost skypı yapıyoruz burada yaşayan bizler. İnternete güvenmeyen herkes bizleri arıyor, eh övünmek gibi olmasın çevre de epey geniş hiç anlayamasam da. Zira Türkiye’de büyümedim bile ama allahın işi işte. İnternetten her şeye bakma yetisine sahip arayan herkes çok şükür, ama arıyorlar yine de. Old school diyorlar buna... Anam babam usulü türkçesi. İlla birine soracaksın. Yahu sen beni tanır mısın, akıllı mıyım, manyak mıyım bilir misin? Dıdısının dıdısının dıdıları arıyor. Gerçi haksızlık etmeyeyim , tatlı insanlar tanıdım bu şekilde, ama memleketim insanı genelde çok renkli malum...
Toronto dedikodularına gelmeden önce gelenleri çeşit çeşit
inceleyeceğim, amme hizmeti benimkisi. Dilerim faydalı olur birlerine...
1-Gelmeye gönlü olmayan ama dolduruşa gelmişler kararsızlar kategorisi
“eş dost gitti biz kalmayalım geride”:
Bunlar kutudan çıkan joker oyuncaklar gibi ara ara
hortluyorlar. Ve her seferinde aynı şeyleri soruyorlar. Aynı sorulara farklı
cevap umarak sanırım. Çoğunluk ilk seferinde oldukça kararlı görünüyorlar,
zannedersin bavullar yapılmış, hatta tartılmış (ilk gelirken bu bavul tartma
işlemi başlı başına olay= “Kitapları çıkar, donları ekle, yok olmadı bir kaç da
ayakkabı çıkaralım, zaten eskimiş bunlar, yahu ne işi var bu bibloların işi burada,
sıktı mı?” Şeklinde diyalogları var o işin) ,
telefonu kapatıp ayakkabıları giyip yola çıkacak. Bu aşamadaki birinin
soracağı soruları sorar bunlar. Sonra bir bakarsın gelmeye çok uzaklardır...Bir
sonraki arayışlarında artık çok ciddiye almayıp, “Ya kısmet, gelirseniz
gelirsiniz, olmadı başka sefere, ne oldu senin öteki işler” diye lafı çevirmek
en iyisi. Hatta araya “Aman iyi ki gelmeye kalkmadınız, bak burada da havalar hep
soğuk, daha bahar da gelemedi” diye geçiştirip içlerini ferahlatmak sevap.
Kolay karar değil, kesin... Aynı soruyu farklı şekillerde sormaya başladı mı,
anla ki o kişi uzak gelmelere,
bırakmalara...Kal yerinde, bozma hiç düzenini. Haklı olduğun çok yeri de var bu
karasızlığın, bakma dalga geçtiğime.
2-Aynı soruları yüzbeş farklı kişiye sormuş, ama yine de sorma
ihtiyacı hiç bitmeyen, eşşeği sağlam kazığı bırak, Boğaz Köprüsünün ayağına
(bana en sağlam ayak köprü ayağıymış gibi geldi de) bağlasa da dönüp dönüp
kontrol etmekten kendine alamayan obsesif kompalsif kategorisi: (Alınma gücenme
yok, zira ben de obsesif kompalsifim, kavanoz kapaklarını öyle uzun uzun ve
sıkı sıkı kapatırım ki, He Man gelse açamaz)
Bunlar sahiden matrak oluyor. Önce sahiden hiç bilgisi yok
sanıyorsun. Öyle zavallı zavallı takılıyor en başta. “Ne biliym ki ne?” tarzı
bu. Sende bir tür acıma duygusunu tetikliyor bunlar. Oldukça tehlikeli bir
durum. Her şeyi dinozorlardan başlayarak anlatmaya meyl edebilirsin. Hemen gereken
kontakları seferber edebilir, kendini onlar için birilerinden bir şeyler rica
ederken bulabilirsin. Sonra bir de ne görmüşsün, Toronto’yu sor onlar sana
anlatsın. Neredeyse muhtarlığa aday olacaklar! Herkesi senden önce tanımışlar,
edindikleri bilgiler sendekilerden detaylı. Aslında ortadoğunun bir geleneğidir
bu tarz. Aciz görün, işini gör. “Ben bilemem ki?”, “Ben yapamam ki?” lerle
ilerlerler, bütün işlerini başkalarına hallettirirler.
Bu tarz öyle hemen anlaşılmıyor, biraz zaman kaybediyorsun.
Ama farkedince de hemen uzamak lazım. Hep nefse çalıştıkları için bütün bunları
bildiğin halde kendini onlar için koştururken bulabiliyor insan. Kızamıyor da
insan. Onlar da bir geleneği sürdürmekteler işte. Yalan söyledim, bazen kızıyor
insan...O zaman da bunu arkalarından söylemek yerine, yüzlerine söylemeyi uygun
buluyorum.
3-Bütün işlerini yoluna koymuş, sadece ayrıntıları biraz
daha bilmek isteyen şuurlular kategorisi:
Bunlar tadından yenmiyor, hızlı ve netler, ne soracaklarını
biliyorlar. Yazışarak halloluyor çoğu şey. Geldiklerinde de bunlardan hoş
arkadaş da oluyor.
Başka bir en sevdiğim yerden, Ward's Island'dan Toronto silueti |
"Sadece gelenler mi çeşit çeşit? Değil elbet...Buradaki herkes elinden geleni yapmaya dünden gönüllüler...Onları da yazmak lazım, zira akıl verenler de çeşit çeşit... Ve izlemesi matrak. Yani benim için matrak tabi...Hele ilk geldiğimde, canım çok sıkıldığında gözlem yaparak kendimi eğlendiriyordum."
1-“Çok zor çok zor çok zor” da ısrar edenler:
İlk gelen herkes zorlanıyor burada genelde, maddi açıdan, manevi
açıdan. Zor zenaat göçmenlik. Bu kategori yeni gelecek olanın iyiliği için, hazırlıklı olsunlar
diye başlarına ne kadar berbat şey geldiyse, önce onları sıralayanlar. Mümkünse
gelmeye niyetliyi bile yolundan döndürebilirler. Gerçekçi olmalarıyla gurur
duyduklarından önce negatif deneyimler sıralanıyor. Haklı oldukları çok şey var
genelde, ama insan onları dinleyince “eve git, bileklerini bir koşu kes de gel”
duygusuna kapılıyor. Aslında bu yardımseverler, kendi kendilerine ne kadar yol
katettiklerini anlatıp duruyorlar yeni gelenlere anlatırken. Haklılar da. İnsan
bazen unutmamak için hatırlatıyor. Zira devam edebilmek için buna ihtiyacı oluyor.
2-“Çok kolay çok kolay çok kolay” da ısrar edenler:
Bakın bu kategoriye ben de girdim bir ara. Sadece elalemle
değil kendimle de dalga geçiyorum ki, kalp kırmayalım. Zorlandığını kendine
yediremeyip, ağlamayı kendine yakıştırmayıp, “Ben nasıl olur da zorlanırım?
Olacak iş değil,”ciler bunlar. Kol kırılır yen içinde kalır tarzı bu. Sürekli
herkes kendine “Vay canına, nasıl da becermiş, helal olsun”a ihtiyacı olanlar.
Pespembe tablolar çizerler, üstteki kategori kadar yanıltıcılardır. Bunların da
kendilerine hep bütün zorlukların geçeceğini tekrar etmeye ihtiyaçları var, ki devam
etmeye güçleri olsun.
3-Başkalarının hep iyiliğini isteyen sistematik
yardımseverler:
Bunlar için oturulacak yer, çocukları gönderilecek okul,
alışveriş yapılacak harika Cosco gibi
burada genel hayat tarzına uygun mutlak doğruları vardır. Ellerinde listeyle
dolaşırlar, sen akıl sormasan dahi, onlar cömerttir , verirler. Çok yardımseverlerdir
ve bir kısmı da ısrarseverdir...Her dediklerine “hı,hı” demek, gerçekten faydalı
olan bilgileri alıp, damıtıp, kendi tarzına uyarlamak gerekir. Listeleri vardır
yeni gelenler için sürekli güncelledikleri. Ben bazen bu kategori olduğumu
farkedip duruyorum. Hazır durmuşken de dönüp kendime bakıyorum...
4-İşine gelene yardım eden, gelmeyene etmeyenler:
Eh, bir toplumun olmazsa olmaz kategorisi. Adına networking
dene şeyin etrafında yoğunlaşmış bir
kategoridir bu...Üstüne roman yazılası... Dünyanın her yerinde bence aynı dert olan
şey. Ama anlayabildiğim bir şey, sonuçta herkes hayatını baştan kurmak
derdinde. Üstünde kafa dahi yormadığım, çok gerilerde bıraktığım bir dünyaya
ait bir kategori.
"Dedikodum şimdilik bu kadar. Kahvem de bitti zaten..."
Gözlemlerimi aktarmaya devam edeceğim. Zira gelmek isteyen
herkes emlakçısına, eğitim danışmanına, finans danışmanına, muhasebecisine
referanslar yoluyla ulaşabiliyor. Benim gözlemlerim sosyal hayata dair. Ben de onları aktarayım,
belki birilerinin işine yarar, belli mi olur?
Hem kendimi eğlendiriyorum, hem de sevaptır...Amme
hizmeti...
Elifcim cok guldum okurken ne guzel ozetlemissin !!
YanıtlaSil