25 Aralık 2018 Salı

TÜRK TOPLUMUNUN KIRİSMIS TARİHİ


Güzel ülkemin giderek daha bir coşkuyla kutladığı kırismıs tarihimize bir göz atayım dedim bu sabah.

Yıl yetmişler. Memleket alıştığımız üzere kan revan. Biz Siyasal Bilgiler Fakültesine yakın oturduğumuz için bu hararetli günleri çok hissedenler tarafındayım.  O günlerin, batı emperyalizmine direnişin tohumlarının atıldığı, fidanlarının kellerinin uçurulduğu günler olduğunun yıllar sonra farkına varacağım .

Batı hükümdarlığı henüz kenardan kenardan ülkeme sızmaya çalışmakta. Kot pantalonu bile tanımamışız, Marlboro sigara, bir hava atma vesilesi. Babam Birinci içerdi, ama Bafra, Gelincik falan vardı, anmadan geçmeyeyim. Yurtdışına salavatla çıkılan, dünyamın Ankara Kurtuluş mahallesinden ibaret olduğu yıllar. Sinemalarda ikisi bir arada Ayşecik filmlerinden başka şey görmemişiz. Babam Fransızlarla çalıştığı için, bizim evde "ecnebiler" görülmüş: hafızamdaki kalıntıları, güzel teneke kutularda bisküvilerden ibaret. 

Yılbaşları kutlanırdı bizim evde, ama bilirdim bazı evlerde esamesi okunmazdı. 

Çamağacına girişecek kadar bulaşmamıştık o ecnebilere. Yani ortalarda bir aileydik. Yılbaşı bizde günah sayılmazdı, ama kırismıs, bizdeki adıyla noelin, başka dine ait bir kutlama olduğunun bilincindeydik. Yılbaşı ve noel farklı şeylerdi. Ve yılbaşı eğlenceli bir şeydi. Orta sınıf bir Ankara ailesi için yılbaşı kuruyemiş, muz, tombala ve kedi merdiveni demekti. İlk ikisi normal zamanlarda eve pek girecek gücü bulamazdı. Tombala ve Kızmabiraderden başka kutu oyunu görmemiştik ve kedi merdiveni de şimdiki adıyla DIY (do it yourself)pratik bir süslemeydi. Ayrıca kütük pasta alınırdı bir de pastaneden. Hediye de olurdu, o da  biz çocuklara sadece. Ve annesi modernliğe meraklı her arkadaşımın yılbaşı  görgüsü buydu. "Anan gibi tereyağı kullanma, demode işler onlar, sen modern kadınsın,  margarin kullan" yıllarıydı bu yıllar. 

Modernliğe meraklı anne tanımını ancak annesi modern olanlar en iyi bilir: içinde şualekremekler, milföy gibi  okuduğumda pek kulağa türkçe seslenmeyen kelimelerin olduğu yemek kitapları vardı modern annelerin mesela. Bir de raflarda okunduğundan hep şüphe duyduğum, Doktor Falan Filan tarafından yazılmış çocuk gelişim kitapları olurdu bu evlerde. Bir de radyodan gayri, plak falan dinlenirdi. Bu evlerde doğum günleri de başka olurdu. Sadece poğaça, kurabiye değil, leş gibi kokan amonyaklı pastalar yapılırdı mesela. Bu kokarca pastalar piştikten sonra harika olurdu ve kremalarla süslenirdi. Çocuklara oyunlar oynatılırdı böyle günlerde. Her evde böyle doğum günleri yapılmazdı. Benimkisi gibi modern anneler bunları yapardı. (Bugünün modern annelerinde gördüklerimi başka bir yazıya saklayayım, organik beslenmeler, dulalı doğumlar, ve daha neler neler.)

Seksenlere geldiğimde sonunda kot pantalonla tanışmıştım, epey batılı olmuştuk memleketçe. Cezayirde olduğum yıllar, Amerikan kültürüne en yoğun maruz kaldığım dönemdir. Yılbaşları hala aynı hızda kutlanırdı bizim evde, eşle dostla, babam artık hacı olduğu halde, hala içkilerle kutlanırdı. Noel, yani kırismısı biraz daha anlar olmuştum. Amerikan okulu yıllarım, benim din olayını daha bir idrak ettiğim yıllardır. Bütün kırismıs şarkılarını ezberlediğim yıllar. Kilise korosunda bunları söylediğim yıllar. Okul, müslüman çocukların ailesinden özel izin alırdı, babam da izni verirdi. Biz kilisede Meryem, bebek İsa, beşik, çoban figürleri arasında şarkılarımızı söylerdik, annemler de seyrederdi. Farklı bir dinden olduğumu, ve bunun da saygI duyulan bir şey olduğunu elalemin Amerikalısından öğrendiğim yıllar. Cezayir'de bir grup ODTÜ'lü mühendisin müdürüydü babam o yıllarda. Ve bunlardan bazırları kırismısı evlerinde kutlardı. Bize saçma gelse de, üstünde durmazdık. Onlar bunu modern oldukları için yaptıklarını ima ederlerdi. Devrimci ODTÜ'nün emperyalizmle sınavıdır bu da. Devrimci kırismısı. 

Sonra geldi doksanlar. Görgüsüzlüğün, şuursuzluğun memleketime damardan zerkinin hızlandığı Özal yılları. Memleket tam anlamıyla modernleşmiş, kimliksizleşmeye and içmiş, yakın arkadaşlarım evlerinde düzenli olarak kırismis eğlenceleri düzenlemeye başlamış bile, hem de kimse Hristiyan değilken, kimse Müslüman da değilken. Yılbaşı ve kırismıs tüketim çılgınlığı hızla yükselmeye başlamış, modern AVM'ler, modern restoranlar, modern insanlarla dolup taşmaya başlamış. Yurtdışına herkes gider gelir olmuş, hatta arkadaşlarım Paris'ten Londra'dan, doğup büyüdükleri yer gibi bahseder olmuş. 

Özetle maksat hasıl olmuş, kimliksizleşme başarılı olmuş, biz Batı'ya hayran, onlar yulara dayan, gül gibi geçinir gider olmuşuz. Biz yeni kurduğum ailemle, yılbaşlarını küçük hediyelerle, yine eğlenceyle, partilerle kutlamaya devam ettik o yıllarda da.Bir şey değişmedi. Ben her kırismıs şarkısı duyduğumda çocukluğumun en harika dönemine, Cezayir'deki yıllarıma ışınlandım. 

Yüzyılı devirdikten sonra bu böyle devam etti.

Bugün ise bakıyorum, bütün memleket kırismısı tam gaz kutluyor, alışverişin dozu tavan, herkes yılbaşı telaşından harap, o hıncahınç dolu alışveriş merkezlerinde bir tür zikir içinde, huşuyla alıyorlar, veriyorlar, kendilerini durduramıyorlar. Şirketlerde hediye çekilişleri,  evlerde sıcak şarap partileri...

Ve ben, düşünüyorum:

Ulan Kris! Ya da nam-ı diğer İsa! Neye alet edildin, seyrediyorsan eğer, diyorum, gelir miydin bu obur dünyaya?