Bizi de yazayacak tarih bir gün...
Almanya’ya çalışmaya giden kadınlar vardı bir zamanlar. Beni
çok etkilemişti bu, çünkü anneannemin bir arkadaşı vardı. Torunuyla yaşardı, ve
herkes o toruna ahlar, vahlardı. Üzücüydü, çünkü annesi sağ olduğu halde
yanında değildi. Almanya’daydı, çalışmaya gitmişti. Öyle çaylar kahveler içilir,
tığlar, şişler tıkır da tıkır, tıkır da tıkır işlerken, benim çay içme müsadem
olmayan “gün”lerde annem ve gün arkadaşları bahsederken duyup etkilendiğim bir
şeydir bu benim.
Neden çay içmezdim, sorun bir kere... Çünkü annem
hoşlanmazdı öyle zırt pırt çay isteyen arsız çocuklardan. Bu nedenle bana tümden
yasaktı. Nokta. Bu detay anlatacaklarım için önemsiz, ama benim içim kıymetli
bir detaydır, bundan girdi araya...
Bu kızın annesi para kazanmak için gitmişti yavrusunu
annesine bırakıp. Ve bir dolu kadın gitmişti Almanya’ya o zamanlar, erkeklerden
bana ne...Tarihe geçtiler hepsi...Almanyadan gelirken sabun getirirlerdi, bir
de çukulata...Onlarla birlikte tarihe geçen yakınca uçları ışıl ışıl yanan,
incecik incecik yaylanan kablolardan, bir zamanlar denizanasına benzettiğim
lambalar vardır bende kalan...
Kerem, benim koca, yılbaşı tatili için geldiği Toronto’dan
ayrılınca geldi aklıma bu tarihe Almanya’ya çalışmaya geçen kadınlar.
Bizi de anlatacaklar yıllar sonra, dedim...”Çocuklarını
okumaya Kanada'ya götüren kadınlar”. Az değiliz, sosyal bir hareketin parçasıyız çünkü, büyük bir göç hareketinin parçasıyız...
Ne diyebilirler acaba? Dedim sonra.
İçim gülümsedi...
“Çocukları okutmaya götürdüler, iyi de yaptılar” denebilir...
“Çocukları okutmaya götürdüler, hiç iyi yapmadılar”
denebilir...
Bunu herkes nasıl anlatmak isterse öyle anlatacak...
Ve yine herkes ne anlamak isterse anlayacak...
Bizi kim nasıl anlatmak isterse öyle anlatacak muhemelen,
tarihe malolmuş her şey gibi, her olay gibi...
Hepimizi aynı kalıba sokup genelleyecekler...Almanya’ya
gidenlere yaptıkları gibi.
Ama bir tek biz, bunu yaşayanlar bileceğiz bunun nasıl bir
şey olduğunu: ne tam göçmüş, ne tam kalmış, arafta geçen günlerin getirdikleri,
götürdüklerini biz bileceğiz...
Ve bir tek biz anlayacağız, çok yakın olmadıklarımızın dahi
nasıl kalplerinden geçeni kendi kalbimizde hissedebildiğimizi...Kırk yıllık
dostmuşuz gibi...
Geçmişi uzun olmayan arkadaşlıkların nasıl kuvvetli olabileceğini
bir biz bileceğiz, asker arkadaşı
misali...
İçlerinde yapı olarak en uzak olduğumuza dahi nasıl empati gösterebildiğimiz aklımıza geldiğinde hoşumuza gidecek...
İçlerinde yapı olarak en uzak olduğumuza dahi nasıl empati gösterebildiğimiz aklımıza geldiğinde hoşumuza gidecek...
“Uzakta bıraktığımız eşler dostların kalplerine ırak düştük”,
diye hissettiğimizde, hiç olmadık yerde nasıl birbirimizin aklına gelebildiğimizi
bir biz anlayacağız...
Tarih ne derse desin, bir tek biz bileceğiz bu günleri...
Çok güzel anlatmışsın Elifcim, hiç söylenecek söz kalmamış başka...
YanıtlaSilSevgili unknown, bir dahay imza da at kim olduğunu anlayayım, sevgiler teşekkürler
SilSenin kaleminden de bizler öğreneceğiz işte, ne güzel...
YanıtlaSilSen ne yaptıysan iyi olduğunu düşündüğün için yapmışsındır bu arada. :)
:) bizim tercihimiz böyleydi... tereddütsüz yaptık...biri iyi, diğeri kötü de değil bence...sağol Tansel'cim
SilCanımcım, biliyorsun, tarihin nasıl anacağı değil, orada bulunmandan senin ruhunun ve çevrendekilerin sonsuz tekamüllerinde ne yarar sağladığı konusu var. Herkes (her ruh) olması gereken zamanda olması gereken yerdedir. Orada olman raslantı değil en büyük pencereden bakınca. Dünyasal yorumlara kapılmayalım: ) Bir'in ve Bütün'ün hayrı için nered bulunmamız gerekiyorsa oradayız, biliyorsun.
YanıtlaSil