13 Ocak 2016 Çarşamba

TARİH KANADA'YA ÇOCUK OKUTMAYA GİDEN KADINLARI NASIL YAZACAK


Bizi de yazayacak tarih bir gün...

Almanya’ya çalışmaya giden kadınlar vardı bir zamanlar. Beni çok etkilemişti bu, çünkü anneannemin bir arkadaşı vardı. Torunuyla yaşardı, ve herkes o toruna ahlar, vahlardı. Üzücüydü, çünkü annesi sağ olduğu halde yanında değildi. Almanya’daydı, çalışmaya gitmişti. Öyle çaylar kahveler içilir, tığlar, şişler tıkır da tıkır, tıkır da tıkır işlerken, benim çay içme müsadem olmayan “gün”lerde annem ve gün arkadaşları bahsederken duyup etkilendiğim bir şeydir bu benim.

Neden çay içmezdim, sorun bir kere... Çünkü annem hoşlanmazdı öyle zırt pırt çay isteyen arsız çocuklardan. Bu nedenle bana tümden yasaktı. Nokta. Bu detay anlatacaklarım için önemsiz, ama benim içim kıymetli bir detaydır, bundan girdi araya...

Bu kızın annesi para kazanmak için gitmişti yavrusunu annesine bırakıp. Ve bir dolu kadın gitmişti Almanya’ya o zamanlar, erkeklerden bana ne...Tarihe geçtiler hepsi...Almanyadan gelirken sabun getirirlerdi, bir de çukulata...Onlarla birlikte tarihe geçen yakınca uçları ışıl ışıl yanan, incecik incecik yaylanan kablolardan, bir zamanlar denizanasına benzettiğim lambalar vardır bende kalan...

Kerem, benim koca, yılbaşı tatili için geldiği Toronto’dan ayrılınca geldi aklıma bu tarihe Almanya’ya çalışmaya geçen kadınlar.

Bizi de anlatacaklar yıllar sonra, dedim...”Çocuklarını okumaya Kanada'ya götüren kadınlar”. Az değiliz, sosyal bir hareketin parçasıyız çünkü, büyük bir göç hareketinin parçasıyız...

Ne diyebilirler acaba? Dedim sonra.

İçim gülümsedi...

“Çocukları okutmaya götürdüler, iyi de yaptılar” denebilir...

“Çocukları okutmaya götürdüler, hiç iyi yapmadılar” denebilir...

Bunu herkes nasıl anlatmak isterse öyle anlatacak...

Ve yine herkes ne anlamak isterse anlayacak...

Bizi kim nasıl anlatmak isterse öyle anlatacak muhemelen, tarihe malolmuş her şey gibi, her olay gibi...

Hepimizi aynı kalıba sokup genelleyecekler...Almanya’ya gidenlere yaptıkları gibi.

Ama bir tek biz, bunu yaşayanlar bileceğiz bunun nasıl bir şey olduğunu: ne tam göçmüş, ne tam kalmış, arafta geçen günlerin getirdikleri, götürdüklerini biz bileceğiz...

Ve bir tek biz anlayacağız, çok yakın olmadıklarımızın dahi nasıl kalplerinden geçeni kendi kalbimizde hissedebildiğimizi...Kırk yıllık dostmuşuz gibi...

Geçmişi uzun olmayan arkadaşlıkların nasıl kuvvetli olabileceğini bir biz  bileceğiz, asker arkadaşı misali...

İçlerinde yapı olarak en uzak olduğumuza dahi nasıl empati gösterebildiğimiz aklımıza geldiğinde hoşumuza gidecek...

“Uzakta bıraktığımız eşler dostların kalplerine ırak düştük”, diye hissettiğimizde, hiç olmadık yerde nasıl birbirimizin aklına gelebildiğimizi bir biz anlayacağız...


Tarih ne derse desin, bir tek biz bileceğiz bu günleri...

5 yorum:

  1. Çok güzel anlatmışsın Elifcim, hiç söylenecek söz kalmamış başka...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili unknown, bir dahay imza da at kim olduğunu anlayayım, sevgiler teşekkürler

      Sil
  2. Senin kaleminden de bizler öğreneceğiz işte, ne güzel...

    Sen ne yaptıysan iyi olduğunu düşündüğün için yapmışsındır bu arada. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) bizim tercihimiz böyleydi... tereddütsüz yaptık...biri iyi, diğeri kötü de değil bence...sağol Tansel'cim

      Sil
  3. Canımcım, biliyorsun, tarihin nasıl anacağı değil, orada bulunmandan senin ruhunun ve çevrendekilerin sonsuz tekamüllerinde ne yarar sağladığı konusu var. Herkes (her ruh) olması gereken zamanda olması gereken yerdedir. Orada olman raslantı değil en büyük pencereden bakınca. Dünyasal yorumlara kapılmayalım: ) Bir'in ve Bütün'ün hayrı için nered bulunmamız gerekiyorsa oradayız, biliyorsun.

    YanıtlaSil