fotoğrafı Tom Hsiao çekmişti, daha da uygununu bulmazdım sanırım
Kaç kavşaktır hayat?
Kaç kavşak gerekir kendin olabilmek için?
Bu kavşaklara kendi iradesiye gelmez sanır insan. Ama
geçtiği yolların virajları, hendekleri, yokuşları, tozu, çamuru, yolboyu
seyrine doyulmayan manzaralarıdır insanı kavşağa eşlik eden.
Geldim ben de, işte yine kavşakta dikildim duruyorum bir kaç
senedir. Sen seçmezsin ne kadar bekleyeceğini orada, tam ortada. Ne kadar
beklemen gerektiğini hayat belirler.
Bugün o bana çok güzel görünen websitemi hazırlayan Deniz’den bir mail
aldım:
-Kapatacağım demiştin siteni, emin misin Elif? Devam
edeceksen hosting ödeme zamanı geldi.
Evet, sitemi de kapatıyorum. Ve www.nilisilver.com ile birlikte bir dönem daha kapanıyor,
geride sadece kalbimdeki yeri kalıyor. Kimi acı, kimi tatlı başka defterleri
kapattığımda olduğu gibi, geriye bir soluk kalıyor. Kapatırken anlamadıklarımı
sonradan çok şükür ki anladığım, kendime kattığım, şimdi anladım sandıklarımın
da bambaşka anlamları olduğunu sonradan anlayacağım hikayeler kalıyor...
Toronto’ya iki seneliğine geliyorum demiştim... Bilemedim bu
kadar seveceğimi. Bilememişim aslında neleri daha çok sevdiğimi...
Geldikten altı ay sonra kapattım şirketimi. Ama websitemi ,
neden bilmem, kapatamadım o an. Bir şeye ne kadar emek verirsen , o kadar zor
oluyor bırakmak diye yazmışım bir kenarıma. Emekten mi bilmem, yoksa o
bırakmaya ahdettiğim sıfatlarımın bazılarını hâlâ bırakmaktan ödüm koptuğu için
mi kapatamadım?
Ama geldi zamanı. Vedâlaşmak istedim onbeş senemi adadığım işle bu akşam.
Ayşe’ciğim vesile olmuştu tamamen tesadüflerle temelleri
atılan gümüş işime. Onu doğurduğumda, ille de kendim bakacağım, günahı, vebâli
bana ait olsun diye ayrıldığım mimarlık işimden üç sene uzak kalmam neticesinde
başlamıştı. Bana çok iyi geldi o iş. Bir
iş, daha fazla şeye hizmet edemezdi. Ne insanlar çıktı karşıma, bana beni
gösterdi... Kimi kaldı, kimi gitti...Hepsine minnettarım. Aldığım keyf,
kazandığım maddi, manevi her şey yanıma
kâr kaldı.
Şimdi yine Ayşecik için buradayım, ve iki senem bitti... Yine
güzel kızım getirdi beni başka bir kavşağa. Yollar karşımda. Kimi daha
gösterişli, daha vızır vızır, kimi daha sade, daha ıssız...Bir sürüler... Kalbime
güvenip kendimi saldım. Aklım her ne
kadar eski güçlü haliyle beni bir yerlere zorlasa da, nafile... İyi beslemişim
keratayı...Asla pes etmiyor. Ama o hâlâ pek anlamadı: dümeni gönül rızasıyla bıraktım
ben...
Geçen sefer, benim için yepyeni olan o yola molanın üçüncü senesinde girmiştim.
Ey, Toronto’daki üçüncü senem...
Bana artık ihtiyacım olduğunu düşündüğümü değil, sahiden hakettiğimi
ver.
İçinde bütün güzel şeylerin bolluğuyla, bereketiyle ver.
Olduğumu sandıklarımı al, bana gerçeğimi ver...
Kendimi ucundan gördüm, bütünüme neyin hayrı olacaksa, onu
ver...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder