2 Temmuz 2018 Pazartesi

ÇOCUK GELDİN, ÇOCUK GİDECEKSİN TÜRKİYE.


Bir akrabamız demişti:

-Elif, sen de hiç yaşlanmıyorsun be kızım.

Sevinmeye heveslenmiştim, ama kursağımda kalmıştı.

-Çocuk geldin, çocuk gideceksin.

Senelerce bunu ardından anlatıp, kendimce kafa buldum. Gerçi o bunu şuursuzca söylemişti. Ama bu yaşıma yaklaşırken anca anladım  bana yaptığı iyiliği.

Büyümeye direndim hayatım boyunca, daha doğrusu olgunlaşmaya. Çünkü kolaydı.

Bir kere her şeyin sebebi başkalarıydı. He he, harika bir şeydir bu. Bok at, rahatla. Her şeyi sen bilirsin, herkes salaktır. Uyuşturucuların hasıdır bu his.

Türkiye de bu halde işte. Bak yine her şeyi ben biliyorum, zira kolay geçmiyor bu kibir. Olsun, artık en azından kendimle dalga geçebiliyorum.

Türkiye de böyle, Çocuk geldi, çocuk gidecek. Büyümeye niyeti yok. Hareketlerinin, sözlerinin sorumluluğunu alacağına, vur öbür tarafın kafasına, rahatla.

Bugün de bendeki yaş günlerinden birisi. Madımak'ın yıldönümü. Bu günlerden çok var bende. Habire doğup doğup durmuşum da, yine de büyümek için 45lerimi beklemişim. Madımak'taki yangın, benim içimde Türkiye'yi, ailemi anlamamda bir mihenk taşıdır. Yengem şair Zeynep Taşdemir yakılamayanlardandı. Evet yanmadı, ama hep bir kor kaldı. Ailemle ilgili detaylar bende kalsın, onları başka yazılara saklıyorum. Zira ortada silenemeyecek bir is var kesin, ama normal hayatlara tezahürü ne tam ak, ne tam kara.

Ben o gün Türkiye'nin bana anlatılanlardan başka bir gerçeği olduğunu tüm hücrelerimde hissetmiştim. Acısı ayrıydı, idrakı ayrı. Büyük sorgulamaydı. Kendimce, sıkı idraktı. O yıllarda hala bu tarz olaylara isyan etmek averaj insana çok yayılmamıştı. Bugünle kıyasladığımda çok daha az miktarda, genelde "Solcu"  sıfatına sahip, her zaman bu memlekette sayıca daha az olmuş bir takım  insanlar arasında konuşulup yası tutulmuştu. Şu an paçası tutuşan çoğunluk ise, olayı "Canım onların da orada işleri neydi," ye bağlayıp, konuyu toparlamıştı. 

Yirmibeş yıl sonrasında ise geldiğimiz durum şu: 

"Dünya tüm renkleriyle güzel" diyen arkadaşımın renklerinin çok kolay  nefrete bulanabildiği bir ülke burası hala.

"Sevgi içimizde" haykıranların, idam cezasını bırak telafuz etmeyi, ellerinden gelse, tabureyi yargılananın altından sırıta sırıta çekmeye hazırlandığı bir ülke.

"Demokrasi de demokrasi" diye bağıran arkadaşlarımın, kendi gibi düşünmeyenlere her türlü hakareti mazur gördüğü bir ülke. 

Liste uzun. Ama önemli olan liste de değil. Elimizden ilk gelmesi gereken şeyin, o Habil ile Kabil'den bu yana her insanın doğasında olan ve""kötü" diye nitelendiği,  bastırmaya çalıştıkça başka yerden fırlayan duyguyla başetmeyi öğrenmemiz gerektiği gerçeğinden hala çok uzak oluşumuz benim canımı sıkan.

Bu memleket, yirmibeş yıl önce diri diri adam yakılan, otuzbeş yıl önce işkenceden dünya kadar insanın öldürüldüğü, kırkbeş yıl önce kardeşin kardeşe kıymasını seyreden bir ülkeydi. Kırkbeşte durdum, bu kadarına bizzat şahidim.  Öncesine girmeye kalksak, pek daha  güzel bir şöhrete sahip değil zaten. Kahraman Türk milletinin bir yanı hep şiddet istemiş. Ama bize de mahsus değil bu, bütün dünya böyle. İnsan böyle. 

Ve olgunlaşmamaya da niyetli. Ötekine çemkir, şikayet et, kavga et.  Etrafındaki çocuklar ne yapıyorsa aynısını yap. Hep birlikte bağırın aslında, daha da iyi. Her sene "Unutmayacağız, unutmayacağız," diye haykır. Aferin. Yirmibeşyıldır işe yaradı, devam et. 
Şu anki Türkiye  zannet  ki tek bir kişinin başının altından çıktı. Ve ona oy veren bütün cahillerindir bütün suç. Sen çok akıllısın, devam et çemkirmeye. Devam et aşağılamaya. Devam et ne modaysa duvarında paylaşmaya. Devam et çocuk gibi ağlamaya. 

Asla dönüp kendine bir bakma. 

Değişim istiyorsan kendinden başlamaya hep itiraz et. İşe kendi karanlığından başlamaya yanaşma. Başetmek zaten zor, bunu farketmeye dahi yanaşma. Birisinden nefretle bahsederken bir an durup düşünme bile. Nefretin, hissedenin gelişmişliğiyle alakalı olmadığını, hepimizde olduğunu, ama olgun insanın bunu kontrol etmeye çalışan olduğunu anlama o harika zekanla. Kontrol edilemediğinde, ortalığın kan gölüne dönüşebileceğini görme. Devam et nefret etmeye, ve bu nefretine kulplar bulmaya...

Ama artık sen de biliyorsun ki, o gün geldi. Artık  her an hepimizi yakabilirler...

Ne olduğunu bilsem de, seni ben hala çok seviyorum güzel ülkem. Ama kabul et artık, eğer idrak etmezsen büyümen gerektiğini, çocuk kaldın, çocuk gideceksin evellallah.

Yengecim, seni de çok seviyorum. Dualarım, o senelerdir yasını tuttuğun arkadaşlarına...