28 Ağustos 2014 Perşembe

HEP ISPANAK! HEP DETERJAN ADAM! YETER AMA!


Ayşe’m sekiz yaşındaydı. Makarna yapmışım bir gün, ellerini çırparak zıplamıştı sandalyesine:

"-Hem ıspanak , hep ıspanak, sen de sonunda sıkıldın, değil mi?"

Bu cümle bendeki milatlardan biridir,  ve bendeki milatlar konusunda Guiness’e başvursam bir rekor kapardım, yemin ederim.

Evet ben de ölesiye sıkılmıştım, hep ıspanak, hep kereviz. Eskiden öyle miydi, gelsin kokoreçler, gitsin işkembeler, günün en olmaz saatlerinde. Ama nedense, Ayşe’min mevcudiyetiyle ona, buna, benzerlerim sandıklarıma bakıp alışkanlıklarımı değiştirmeye yeltenmiştim ben de. Ama alışmamış bünyede durmadı tabi. İçimden hortlamaya çalışan o her iyi eğitilmiş annede olan  “her şeyi mükemmel yapmaya çalışan canavar”,  bu masum, içten gelen cümleyle tamamen alt edildi.  Bin şükür diyeceğim. Kendi alışkanlıklarım neyse, o çerçevede  devam etti annelik  hünerim. Zamanla değiştim elbet, alışkanlıklarım değişti, midyeyi azalttım mesela, köfte yaparken iki üç taneyi çiğ lüpletmeye de sınır getirdim ama tamamen  kesemedim itiraf ediyorum. Annelik şeklim  sadece ve sadece ben değiştikçe değişti, başkalarına bakarak , okuyarak, seyrederek değil. Bende sakil duran bir şeyi bir daha da denemedim. Mac Donalds ben de yemezdim, Ayşe de sadece  bu nedenle yemedi. Ben makarna yediysem yedi, enginar yediysem yedi. Bana uymayan hiçbir şeyi ona uydurmaya çalışmadım. Sağlıksızlıktan, mikroplardan korkmazdım, ondan sonra da korkmadım. Ama maalesef mikroplar gerçekten korkulası bir hal almaya başladı, bu nedenle yazmak istedim bu yazıyı… 

Bugünkü konumuz sağlık endişesi, ve bunun olmazsa olmazı mikroplar. Beni artık çok sıktıkları için, içimden atmam gereken mikroplar, mikrop olasıcılar, yerebatasıcılar! Hayatı insanlığa dar eden geberesiceler...Kaç kadının hayatını söndüren pislikler.. Ellerinden tüm yaratıcılıklarını alan, kendileriyle kavgalı hale getiren allahın cezaları...

Bu mikroplar reklamlar sayesinde geçirdikleri evrim neticesinde öyle bir canavar haline geldi ki, sesleri daha bir gür çıkar oldu. Bunlara karşı hissedilen, tarifi  zor olan abartılı korku ise insanı hep yer bitirir, hep bir şeyleri “pis”, “sağlıksız” yaptığını fısıldar durur oldu. Hep daha temizi, daha sağlıklıyı gösterir oldu. Hepimiz bu mikropları iyi bilir hale geldik, eskiden oldukları gibi sadece tuvaletlerde, pis yerlerde falan değiller artık. Her yerde, her an olabilirler. Evrimleştiler ve dışarıya taştılar.

Mottoları şudur: "Düşman uyur, mikrop uyumaz". Ve bunlar bizlerden ziyade çocuklarımızı tehdit ederler. Çoğu zaman kendimiz için boşverebiliriz, bu mübahtır. Ama çocuklarımız için asla boşveremeyiz kendilerini. Maazallah! Evlerden uzak, organ taciri, çocuk tecavüzcüsü misali korkunçturlar... Tövbe tövbe..

Hiç mikrop görmemiş olanınız olduğunu sanmıyorum, bunlar en çok reklamlarda görünür. Ek gelir olsa gerek. Çocuk kovalamadıkları zaman televizyonda, dergilerde boy gösterirler. Bir de bunların düşmanı, nedense her ev kadınının rüyası olduğu sanılan amerikan rüyası, yakışıklı deterjan adamlar vardır…Ne fantazidir bu adamlar. Gerektiğinde pelerin de olabilen isviçre çakısı misali çok fonksiyonlu karbeyaz önlük, çapkın duruş, üçgen vücut, müstehsi gülümseme, yok yok adamlarda. Şahsen benim rüyalarımı süsleyemedikleri için bu konuda hep bir eksiklik hissetmişimdir. Belki Kıvanç oynasa o rolde bünyemde etkisini gösterebilirdi ama hepsi çizgi kafa. Reklamcı olmanın çok kolay olduğunu düşündürtmüştür bana, hayal gücünün üst sınırı çizgiden Süpermen olan reklam  camiası. Deterjan adam! Tatataaam!! Gel kurtar bizi…Gece gündüz farketmez, yeter ki gel! Elinde deterjanınla gel, kurtar bizi...

Bu gülünesi durum  marketlerdeki deterjan reyonlarınını besler durur. Az daha üstünde çalışılsa uzay gemisi olacakmış hissini veren çeşit çeşit silme süpürme aparatı, ki  aparat derken ezildim, kelime dağarcığım boynunu büktü alet karşısında.  Bu mikrop korkusunu çarp sağlıklı yaşamak endişesiyle, al sana ortaya daha karışık durum: organik temzileme düzeneği. Deterjan elbetteki daha zararlı mikroptan, organiğini sunalım, hem temzileyemesin, hem de saha çok kazanalım…

Haklı olduğumun ispatı, sadece cereyanda kaldığında değil, ce’sini gördüğünde  zırt pırt hasta olan bir nesil. Alerjiler bizim zamanımızda olmadığı kadar tavan. Tüm çocuklar vitamin desteğinde, ama hepsi hep hasta nedense…Neden? Çünkü  mikroplar her yerde ve bunların kalkanları yok, gelişmesine izin verilmemiş çünkü, hep "iyi anneler" tarafından. ”Sokakta-kedilerle-köpeklerle-oynayan-anneleri-özenmediği-halde-daha-dayanıklı-olan-çocuk “tan müteşekkil şehir efsanesi ise hep fısıldanır bu arada. Az kibirle, az aşağılayarak, bir taraftan da  kendine “iyi annelik” payesi çıkarılarak, kıyaslayarak, yargılayarak.

“İyi anne” hayali, arzusu aslında hep bir kıyastan kaynaklanmakta. Gittiğim her arkadaş toplantısında,  mevzu “hep ıspanak, hep ıspanak”  kıvamında, kimse “kötü anne” yaftası yemek istemediği için, öyle aşırı doz ki bu muhabbet, insan bayılıp bir daha da ayılmamak istemekte, ya da benim durumumda, mikroplar cennetinde ayılmak istemekte. Bu mikroplara yalvarmak istemekte:

-“Ne olur aranızda anlaşın şu deterjan adamla, bu çocukların hatırına, bir süre mola verin taarruza, belki birkaç çocuğun ruhu kurtulur, en azından önyargılarından kurtulur: "sağlıksız beslenen , mikroptan korkmayan alt seviye yaşam türüdür" önyargısından, onu, bunu  kendini daha iyi, daha akıllı, daha becerikli hissetmek için yaftalamaktan kurtulur”

Arkadaşlarım beni affetsin, yüzlerine de söylüyorum, sağolsunlar beni sevenler benimle kalmakta allahtan… Ama mikroptan, sağlıksız yaşamdan  korktukları kadar bunu pompalayan düzenden korkmak daha anlamlı. Endişeden beslenen, korku üzerine kurulmuş bu tüketim toplumu dayatmasının farkına varılsın istiyorum. Ama tam tersi, ne kadar çok “hijyeniksen”, o kadar “ farkındasın” demek olmuş günümüz  tüketim hegamonyasının lamıcimi…

İnanın mikropla cephede karşılaşmak yerine, mikropla hiç tanışmamış olmak sorun.  Bu çocukları küçük yaştan itibaren steril steril büyütüp, sonrasında her  karşılaştığı mikropta nakavt olacak hale getirmek sorun.  Her mikrop istilası sonrasında daha da sterili ortamlar arandığından,yaratılmaya çalışıldığından esas canavarın çokuluslu kanemiciler olduğu görmezden gelinmekte. Bunu gördüğünü iddia edense  dayansın organiğine!  Görünmeyen canavarlar her yerde! İlaç desteksiz çocuklar parmakla gösterilmekte artık.

Hele hele yenilende, içilendekiler! Bazı yiyeceklere arsenik muamelesi yapıldıkça yemin ederim içerliyorum. "Nayır! Nolamaz! Nokadar değil!" diye haykırasım var..."Rahat bırakın şu çocukları!" Bazı şeylerin tadını çok geç yaşa kadar öğrenemeyen var içlerinde...Ne o! Sağlıklı olacaklar, peki ya ruhları? Herşeyden korkarak büyüyen bir kuşak, nolacak sonları? Her şeyin "en, en, en 'ini, en sağlıklısını, en iyisini" hedefleye hedefleye nereye varacaklar? Üniversite sınavında tam puan hedefleyen, alamayınca her şeyden vazgeçenler sürüsüne mi katılacaklar? Kim bunlara  mantıken " en iyisi"ni hedeflemenin bünyede yarattığı tahribatı anlatacak, "en " lerin hedefçisi ebeveynleri mi? Sonra hep kavgalı ruhları nerede huzur arayacak? Hangi kıtada? Hangi öğretide? Hepsinin dediği bir işte:

 "Endişesiz hayat şart, korku kötü şey, korkma, rahatla". Ben önden söylüyorum  işte, hem de amme hizmeti, beleşe: "Yeter artık, korkutmayın şu çocukları!" Korku en fena şey, endişe kadar hayatın içine eden şey yok hayatta. Sonrası iyi ihtimalle   Prozak.. İyi ihtimal diyorum çünkü, ilacı olan dert versin Allah...Belki yenileri çıkmıştır da haberim yoktur, ben Prozak'ta kaldım. Bir de Xanax var sanırım en popülerlerinden...Unilever, P&G bir, ilaç sektörü iki... onlar korkularınızı, siz de onları beslemektesiniz... Ya da onlara özenen yan sektörleri. Olan, korkuyla içtiğini, yediğini şaşıran yavrulara olmakta, el yıkamaktan, deterjandan helak olan o güzel ellere olmakta. Temizlikle kaybolup giden yıllara, her yeni olanı takipte kalma endişesiyle ne güzellikler ıskalayan hayatlarda olmakta...Hayatın anlamı salt sağlık, salt temizlik olmasa gerek diyor içsesim...Temizliğin, sağlıklı yaşamın obsesif kompalsif dozu nerede başlıyor ruhun hissetmesine izin verin.

Kızmayın bana...Sadece bir düşünün! Siz de sıkılmadınız mı bundan? Hep ıspanak, hep ıspanak? Söyleyin bana...Ya da kendinize...

1 yorum:

  1. Eline sağlık Elif. Dünyayı kontrol etmek için dinlerin korku yaratmayı beceremediği çevrelerde pazarlama marifetiyle korku yaratılır, bilim de bunun hizmetine verilir. İç sesler sorumluluk alacak kadar olgunlaşana dek. Nur

    YanıtlaSil