3 Eylül 2014 Çarşamba

İLK ÖĞRETMEN, İYİ ÖĞRETMEN



“Okulun en iyi öğretmeniymiş, Tomris zaten başkasına vermez kızı”

Sıradayız, tepede karbeyaz kafam kadar bir kurdele, mini önlük. Annem önlüğün altına asla pantalon giydirmeyen annelerden , çünkü çirkin görünür. Çırpı bacaklar fora, bacaklarımın çırpı popomun da büyük olduğunu biliyorum, babaanneme çekmişim. Dantelli çorap bilek hizasında. Ayakkabılarım rugan, herkesinki gibi değil. Önlüğüm de parlak, herkesinki gibi değil.  Çünkü mat olanlar daha özensiz, daha bir fakir gösteriyor, muhtemelen de daha ucuz. Parlak daha güzel. Çünkü benim babam ecnebilerle çalışıyor. Ecnebiler bir ırk, bizim gibi olmayan demek. Beyaz yaka da dantelsiz falan, dümdüz, çünkü dantelliler daha bir demode. Dümdüz olanlar daha modern, mini, altında pantolon olmayan önlüğe en yakışan odur. 

Ama biz niye bu kadar azız? Parlak önlüklüler niçin az? Hoşuma gitmedi bu…

Sıradayız, ellerimize bu bayrakları da niye verdiyseler, zaten bir elde mavi bavul. Annem çanta diyor ama alenen bavul bu. Rengi de mavi, güzel bir renk de,  bu kadar ağır olmasa. İçinde küçük mavi beyaz kareli kumaşla kaplı defterler. Herkes anneme “Sen deli misin, o defterler kumaşla kaplanır mı?”  dedi ama annem hepsinden zevkli, bu nedenle benim defter kılıflarım farklı. Başkaları gibi değiliz biz. Annem zevkli, ben akıllı. O kumaş pötikareymiş. Annem dedi. Küçük kare değil onlar pötikare. 

Bir de petitbeurre kutumuz var, o evde , banyoda çamaşır makinesinin üstünde, içinde annemin süsleri püsleri var. Üstünde okusam da bir şey anlamadığım şeyler yazıyor. Yazıldığı gibi okunmuyormuş üstündekiler, pötibör okunuyor dedi babam. Çok saçma geldi, ben her şeyi doğru okuyabiliyorum, bir bunları okuyamıyorum.  Ecnebi dildeymiş de ondan okuyamıyormuşum. Çok seviyorum okumayı, gazeteleri, mecmuaları, plak üstlerini, ve bütün kutu üstlerini. Ama en çok misafirlerin yanında okumaya bayılıyorum. Bayılıyorum aferinlere.  Pöti güzel, pek kelimeye benzemiyor ama yine de güzel. Pöti pöti pöti. Ecnebi dilde de okuyabiliyorum bence. 

Şimdi sınıfa gireceğiz. Bitse şu fotoğraf çekmece. Hatıra olacakmış, annem diyor. Bir elde bayrak, hatıra daha güzel olsun diye. Öğretmenimiz bu herkesle fotoğraf çektiren koca gözlüklü şişman kadınmış. Annemle arası iyi, ben de sıranın en önündeyim zaten. Başka parlak önlüklü birkaç çocuk daha var. Anneleri annem gibi, annem de pek güzel hani. Saçlarını yapmış. Bayılıyorum annem saçlarını yapınca. Bir gece önceden sarınca, bu demek ki ertesi gün eğlence var. Dün de sardı, demek ki okul eğlence demek. Zaten durmadan gülüyor da. Öğretmen de gülüyor. İçim rahat.

O ne dik merdiven, o ne uzun koridor! Hiç bizim apartmanınkine benzemiyor. İçerisi eskiymiş. Olsun. Eğlence varsa sorun yok. Zaten okuyorum da, benim için sorun değil. Ama ya canım sıkılırsa dedi annem. Bir üst sınıfa gitmeliymişim, ama bir üst sınıfta bizim koca gözlüklü kadar iyi öğretmen yokmuş. Sınıflar da eski püskü. Zaten herkesin önlüğü de parlak değil. Birkaç çocuğun önlüğü de pek küçük.  Duvarlar iki renk, altı başka üstü başka. Tahta da kocaman.Ben evde tebeşirle gömme dolabın kapağına yazıyorum . Bu tahta çok büyük. Ne çok şey asmışlar duvarlara! Ne çok gürültü yapıyor bu çocuklar! Hepsi avaz avaz.

Öğretmenin sesi de az gür değilmiş ha! Zaten kendi de kocaman. Gözlükleri de kocaman… Neyse çıkarıyor. Aaa! Annemler de geldi. Oh neyse! 

Çok sert mi bakıyor bana mı öyle geldi bu kadın? Neyse bana pek öyle bakmıyor. Öne de oturttu, ohhh!!! Annem de öğretmen gibi ha! Başka kadınlar da var, ama bazı çocukların anneleri yok gibi. Ya da ilgisizlerdir. Benim annem çok ilgilidir. Şanslıyım. Zaten en iyi öğretmen de buymuş. Ama niye itip kaktı o kızı? Önlüğünün  altına pantolon da giymiş. Kızı en arkaya oturttu, kız ağlamaya başladı. Yazık. Annesi de yok galiba sınıfta. Neyse benimki burada, şanslıyım. 

Şimdi de bir oğlana bağırdı, o ağlamaya başladı. Üf, çok fena bir yer burası, kadın bağırıyor, çocuklar ağlıyor! Kadın daha çok bağırıyor, gözlüklerini de taksa daha iyi, gözlükler çirkin ama o bakışlarını görmesek. İyi öğretmen ama, iyiliğinden yapıyordur, yoksa niye kızsın ki hemen? Çocukların bir şey yaptığını da görmedim, niye kızdı hiç anlamadım. Ama bir şey yapsalar da, anneleri yok ki yanlarında, onlar da korkmuşlardır belki  gözlüklerini çikardığında. Bence de çok korkunç, masal cadılarına benziyor. Neler düşünüyorum ben yahu! O okulun en iyi öğretmeni.

Anneme bakayım en iyisi. Diğer kadınlarla gülüşüyorlar. Şu kızcağıza baksalar ya biraz. Bir şey yapmıştır ama mutlaka ben görmediysem de. Ay!!! Sümükleri de aktı, böyk! Annesi olsa silerdi. Belki vardı aşağıdayken, sonra gitti. 

Üf! Sevmedim burayı ben… İyi öğretmen benim başımı okşadı, sakinleşti derken döndü tekrar kızı azarladı “Sussana sümüklü!”

Sümüklü diyene kadar silsene burnunu kızın, zaten  annesi de yok yanında…

Üf! 

Sevmedim burayı…

Ama iyi öğretmen bu, annem beni kötüsüne vermez ki…


Kızın adı Gülsüm, oğlanın adı Mete'ydi. Bir sürü arkadaşımın ismini hatırlamıyorum ilkokuldan. Ama bu iki isim kalbime kazındı. Gülsüm ile Mete düzenli olarak dayak yerdi, kafalarını tahtaya vurarak dövdüğünü hatırlıyorum. Sınıfın, hatta belki de okulun en garibanlarındandı ikisi de, en fakirleriydi. Sonradan dahi ne zaman seni anlamaya çalışsam, başka şeylerini unutsam da, Gülsüm ve Mete hep aklıma geldi. Nefretim kalmadı belki, ama seni hiç sevemedim Meliha Kudal. Öğrencilerini ayırdığın için hiç sevmedim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder