30 Haziran 2017 Cuma

SİVAS


SİVAS
Ölümün hasatıydı Sivas ve bol oldu ürün

bir tırpan ucunda savruldu sesimiz
sesimiz Yasemin, Gül, Hasret
ince ve uzun kanatları kırlangıçların
sesimiz sabah serinliğinin çiğ damlaları.

Unutsun bütün şarkılarını bu şehir

unutsun ipeksi dönüşlerini turnaların
unut beni sevgilim
yarısı kül bir kadınım artık

Hep böyle ıssız mı olur katliam sonrası kentler

ırmak bile susar mı, rüzgar korkar mı sokaklardan
biter mi çığlık ateş ve dumanla...?

Ölü çocuklar da doğurgandır ölü aşklar gibi

kesilmiş kavaklar da ıslık çalar
dilini yitirmişse de şiir
bir deniz feneri çizmenin tam zamanıdır.


Şiir, yengem şair Zerrin Taşpınar’ın kalbinden...Yengem de o cehennemden, o yangından bedeni kurtulanlardan. Sadece bedeni kurtuldu. Bir yanı hep yangın...
Bu millet topluca seyretti, günler sonrasında, aylar sonrasında, yıllar sonrasında...Hep seyretti.
Hep seyrettik...
En büyük ayıplarımızdandır.
Türkiye’yi değil, dünyayı ayağa kaldırmalıydı memleketim.
Alevisi, ermenisi, kürdü...Kesile, yakıla, yerlerinden yurtlarından söküle söküle geldik bu günlere. Çok ahı var bu toprakların. Çoook!
Hep “ama onlar da”larla başlayan cümleleri vardı bu memleketin. Hep anlayamadığım, insanı insanlığından utandıran cümleleri vardı. Hala da bunlara sıkı sıkı sarılanlar var, bu nedenle dünyanın ta bilmem neresinde de hala bölük pörçüğüz, sadece utançlarımız sapa sağlam, çünkü onlara hala takıntılı bir şekilde tutunan büyük bir kesim var.
El birliğiyle geldik bu günlere, bunu kimsenin kabul edeceği de yok.
Bu “ama onlar da”lı cümleler ne acıdır ki sakız gibi oldu, iyice uzadı, uzadı, uzadı, her yanımıza yapıştı.
Sökemiyoruz artık...
Geldi yıldönümü Sivas’ın.
Tek diyebileceğim: Unutsun bütün riyalarını bir millet...
Unutsun bütün nefretlerini bu ülke...

Herkes içindeki nefretin, kinin dozuna bir çeki düzen verse...
Keşke...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder