9 Haziran 2017 Cuma

BU ARBEDEDE HAYATTA KALMA REHBERİ-1


Dolunay bir yandan, zeytin ağaçları bir taraftan, meleketin tüm ibişlikleri bir taraftan, Trump’ın dünyanın içine itme halleri bir taraftan, tam geldi derken istediğim gibi gelemeyen ik bahar bir taraftan, yaş sebebiyle hormonlar  (bunu üstü az kapalı yazıyorum, ki tatlı annem fazla açarsam “sen ne biçim yazdın öyle, yine her şeyin ortada” diye kızmasın diye) ayrı taraftan...

Düşünüp duruyorum yine...

Ulan, nasıl hem bu kadar zor, hem de bu kadar vazgeçilmez şekilde harika olabiliyor şu hayat? Nasıl bu kadar dayanıklı olabiliyor ademoğlu?

Oyuna kendini kaptırdın mı fazlaca sanırım, o zaman biraz daha zorlaşıyor her şey. Şimdi size tüm bu tatava arasında hayatta kalma formüllerimi açıklayacağım:

1-Rolünü “kendin” sanınca sarpa sarıyor her şey. Bu nedenle kendini ara ara antraktta bulabildikçe, bir dinlenip, iki sigara molası, bir de frigo yedin mi, sahnede tekrar yer alma gücünü buldukça biraz daha kolaylaşıyor. Herkesin antraktı farklı. Sadece şunu diyebilme gücüne ve idrakına sahip olmak yetiyor: “Abi, bana müsade, bir mola verelim.” Molada ne yapacağınızı, ne yiyip içeceğinizi de kendiniz düşünün artık. Ne sevdiğinizi ben bilmem. Sadece her şeyin bir koca oyun olduğunu unutmayın, havaya fazla girmeyin. Ölünce bitiyor olabilir, bitmiyor da olabilir. Zamanı gelince göreceğiz. bu konuda bir düşüncem var elbet, ama kimsenin dediğine fazla itibar etmiyorum şimdilik...

2-Dostlarla ağlayın...Önce bir  frekans ayarı yapın ama. Bu önemli. Zira hepimizin binlerce arkadaşı var, sosyal medyadan görüldüğü üzere. Bu ayar, benzer dalga boyunda olduklarınızı belirlemek için. Ama önce kendi frekansınızı bir sabitlemeye çalışın. Zira, çok değişken frekanslar bünyeye zarar... Bir sabitleme, o frekansı bilme gayreti gösterin. Siz “Ahanda buldum , artık cızırdamıyor,” dediğiniz an, diğer frekanslar kendi dalga boylarına çekilecekler. Kalacaksınız hayat görüşünüz benzerlerle.  Bir, ha bilemedin iki, belki zorlarsan üç... Bunları hep arayabilirsiniz, ağlamaya, gülmeye, saçmalamaya... Diğerlerine de takılmayın. Frekans önemli, ama unutmayın.

3-Baktınız çok hüzünleniyorsunuz, ya da çok sinirleniyorsunuz, kızdınız yine dünyaya, düzene, düzenlere vs vs...Hooop, odağı çevirin: kendi içinizdeki kötüye, eziğe, düzenbaza, yıkana, yakana, öfkelenene, dertlenene  bakmaya cesaret edin. Bu biraz fazla mı geldi, o zaman atlayın, şart değil. Benim formülüm bu, dedim ya...İşe yaradığını kendimde gördüm. Bazen kendimi görüp:"Ana! Ben sahiden bu muymuşum lan?" dediğim çok oluyor, ama alışıyor insan bir süre sonra, daha az koyuyor...Tanıdıkça, daha bir sever oldum kendisini, yani başka bir Elif'i...

4-Çok mu geldiler soldan, soldan, kaçın doğaya, suya. Orada her şey normal nasılsa. Bir bakın ağaç ne yapıyor, su nasıl akıyor, güneş nasıl doğuyor, batıyor. Her şey nasıl yenileniyor. Her şey orada aslında, kendimizi kapattığımız, adına medeniyet dediğimiz, çoğu saçma kurallarını kendimize hapishane yaptığımız doğal olmayan ortamlarımız kısır. Bir işaret yok orada, sadece düzene uymayanı öğüten bir değirmen var. Tamamen öğütülmeden önce, elini, kolunu kapıyor insanın.

5-Cüzdanınıza çalıştığınız kadar, ruhunuza da çalışın. Zira denge şaşarsa, işte yaşadığımız dünyaya en baba katkıyı sağlayanlardan oluyoruz. Sonra da memnuniyetsizliğimizi haykırıp duruyoruz parlak ekranlardan. Ve bu zehir sirayet ediyor evrene, çoğaldıkça çoğalıyor...

Beş tane yetsin bugün...
Kendi kendime hatırlattım, tamam ben deşarj oldum.
Dünya aynı dünya...Ne Isis’te kabahat, ne Trump’ta.

Biz değişmedikçe, değişmeyecek bu gariban dünya...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder