E, demiyorsunuz hiç, elli de oldun resmen...Bize bir anlat,
de bakalım, nasılmış oralar? Çoğu yakın arkadaşımdan daha önce elliye bastım
ben.
Gerçi ben kırkbeşimden sonra hep elliyim dedim, elâleme
inat... Başkalarına saçma görünse de aslında çok mantıklıydı benim için: “A! Hiç
de göstermiyorsun!” yanıtına bayıldığım için öyle yapıyordum.
Önemi kalmadı artık.
Öğrendim ki, beni yaşlı görmek isteyen yaşlı görüyor, şişman
görmek isteyen şişman görüyor, güzel görmek isteyen güzel görüyor, ve böyle
uzuyor gidiyor sıfatlar. İyi niyetli gören de var, art niyetli... Canavar olduğumu
düşünen de var, melek gören de... Gözler neye odaklandıysa bende onu görüyor.
Bu harika bir şey. Bendeki binbir beni görüyor herkes. Demek ki, nasıl istersem
öyle olayım, sadece kendime farkediyor...Gözkenarı çizgiler, gözaltı şişlikler,
şiş göbekler, kırışık boyunlar, fazla kilolar, az kilolar...Ben önemsersem beni
rahatsız ediyor. Aldırmazsam , yoklar.
Bu hayatımdaki her şey için geçerliymiş meğer. Odağını neden
alırsan, o yok oluyor hayatından. Bırakmak dedikleri bu sanırım. Ve neye
dönersen yüzünü, o dolduruyor hayatını.
Ben de eskiden ne kadar güzel arkadaşlarım olduğu için
methiye mesajları döşenirdim etrafa, bu tarz günlerde özellikle. Eh , iyi
arkadaşlar varsa, bu kötü arkadaşlar olduğu gerçeğini de beraberinde getiriyordu eskiden.
Hepimizin etrafında “arıza” sıfatını layık gördüğümüz insanlar var, değil mi? Bir
türlü naparsak yapalım uzaklaştıramayız...Eh işte, ben bu sene ilk kez idrak
ettim ki, esasında bize en iyi gelenler, bizi büyütenler onlar. Ve anladım ki,
arızalı insan dediklerimizin hepsi canı yananlar...Ben de belki başkaları için
arızalıyım... Canımın yandığı yerlere tuz basanlar için, başedilmesi güç iken,
diğerleri için dünyanın en iyi arkadaşıyım. E, anlaması kolaymış meğer de benim
odağım dağınıkmış. İyi de, kötü de bende ne kadarsa, başkalarında da o
kadarmış. Yol boyunca bu ikilemlere takıdıkça, eller sanki dikenli çalılara
tutulmuş gibi kanayıp canını acıtıyor insanın. Oysa bırakınca, ohhh, ne rahatmış.
Ne iyisine, ne kötüsüne fazla bağlanmayınca, hayat daha kolaymış. İyim, kötüm azaldıkça ferahladım. Kendim de “iyi
arkadaş” olma iddiamı bırakınca, biraz sevmeyenim çoğaldı sanırım ama ben rahatladım.
Herkes kadarım. Herkes de kendi olduğu olduğu kadar. Daha uyumlu olduklarımla
yol almayı tercih ediyorum sadece.
Zaman ilerledikçe, dünyanın ne kadar küçük olduğunu, dünyada
kendimin ne kadar küçük olduğumu, olayların olup bittiği andan sonra hiç bir
şey ifade etmediğini anlamam da ellime nasipmiş. Beş yıl öncesi beni kanırtan
şeyler, evrende unufak oldular bile. Bütün başarılarım, başarısızlıklarım,
kazançlarım, kayıplarım, her şey olup bittiği andan sonra unufak evrene
yayılıyor. Eğer onlara tutunmaya ısrar edersen, evrenden gayrı, vücuduna
yayılıyorlar. Oraya, buraya birikiyorlar. Salar , gidersen, rahatlıyorsun;
ağrılar hafifliyor, sızılar azalıyor.
Evreni, hayatı anlamaya çalışma çabam bende bâki. Bu uğraşı
bana hayatı anlamlandırmama yardım ediyor. Daha az konuşmak, daha az karışmak, daha
çok yazmak bana iyi geliyor. Her şeyi bildiğini sanan bir benden, bir bok
bilmediğini daha yeni yeni farkeden bene geçiş beni biraz delimtrak yaptıysa da
(arkamdan konuşuluyormuş, kendini gurulara kaptırdı diye), buradan da
açıklayayım, madem silah gibi güçlü kalemim var: Ne gurum var, ne peygamberim.
Bütün öğretmenlerim arkadaşlarım ve ailemden ibaret. Bir arayışım var, doğrudur, ne aradığımı,
bulunup bulunmadığını tam olarak bilemeden. Bu arayış esnasında tanıştıklarım
var. Budist, sufi, şaman vb arkadaşlarım var. Ama ben kendimi bir “şey”lere ait
hissetmekte zorlandığım için, kendi kendime takılıyorum. Şu ana kadar
öğrendiğim birkaç şeyi de dileyenle paylaşayım bari, ilgilenenlere kıyağım olsun:
-Evrene güven, gerisini merak etme sen.
-Yargıladıklarınla, yargılanıyorsun, öyleyse yargılama.
-Ah etme.
-Anda kal, portakal.
-Nefesleri derin almayı asla unutma.
-Beden, ruh, akıl, hepsi eşit. Birine daha fazla önem verirsen,
denge şaşıyor, şaşırtma.
-Nefsine dikkat et, her yerden fırlıyor.
-Bütün bunları yaparken, öğretmenleşme, Kerem’i de sinirlendirme.
-Dünyadaki hayat kısa, kendini ıskalama.
-Sevgi sahiden içimizde, mihrabın hep o olsun, korkuya,
endişeye rağbet etme.
-Bu hayatta bir tek kendine gecer hükmün Elif, kimselere dalaşma.
-Bu hayatta bir tek kendine gecer hükmün Elif, kimselere dalaşma.
Daha fazlasını idrak edebilirsem, onları da paylaşırım
esirgemem... Daha bunun 55’i, 60’ı var...
Bununla idare edin şimdilik...
Ellime getirenlere sevgiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder