Umudu kalmasın kimsenin istiyorlar.
Ondandır pervasızlıkları. Bakamıyorum görüntülere, içimi
dağlıyor, hepimizi dağlıyor her inen darbe, her yerde sürünen insan, her
üstünde tepinilen cüppeleri ayaklar altındaki “değerlerimiz”.
"Neden"i, "niçin"i, "nasıl da oldu bunlar"ı kalmadı artık konunun. “O
suçluydu, bu masumdu”su yoktu zaten, hiç de olmadı.
“Neler olacak bundan sonra?”sı da yok bünyem almıyor onu
da. Ezelden beri böyleyim: olmamış şeyler için önceden üzülmeye son derece karşıyım.
Öleceksek, öleceğiz. Ama henüz ölmedik. Hiç birimiz. Ve bir hayat bahşedilmiş
bize, zamanlama daha iyi olabilirdi belki, ama olmamış. Napalım?
Bir şekilde kendimce aldığım dersler var, bunları paylaşsam
da kimsenin fikrini değiştiremeyeceğimi biliyorum. Zaten kilit konu da bu:
herkesin, her konuda başka fikri var, olabilir, olacaktır, bu doğaldır. Mevzu,
umudumuzu kaybetmeden bu süreci nasıl atlatacağız?
Dayanışarak atlatacağız. Her şey gelir, her şey geçer, bunu
unutmayacağız.
İçimizi karartsak da olacak olan olacak, karartmasak da.
Herkes elinden küçük şeyler geldiğini farkedecek önce.
Küçücük şeylere odaklanacağız sanırım. Öfkeyle, üzüntüyle başetmenin tek yolu
bu.
Bu sadece Türkiye söz konusu olduğunda değil, hep böyle.
Hatırlayın en büyük hayal kırıklıklarınızı. En güvendiklerinizin sizi yarı
yolda bırakışlarını. “Bana da mı ulan?”larınızı. Onlara saçınızı süpürge
edişlerinizi, ya da ettiğinizi sanışlarınızı. Bütün inandıklarınızın yerlere saçılıp,
birilerinin, bazen en kıymetlilerinizin gelip, bütün o umutlarınızın üstünde
tepindiklerini. Düşüp düşüp kalkışlarınızı, ağır ağır o umutları yerlerden
toplayışlarınızı, ürkek ürkek üstlerini başlarını silkeleyişlerinizi. Dönüp kendinize bakışlarınızı, idraklarınızı, önce belki kendinizi dövüp, sonra da işin içinden yine kendinize şefkat göstererek çıkışlarınızı. Her bir travmadan sonra, bir yanınızın tamamen iyileştiğine şahit oluşlarınızı.
Can yanması, şu ya da bu şekilde aynı can yanması. Bireysel, ya da toplumsal. Toplu halde
acı çekiyor bir millet şu an. Nedense hep bir: hayal kırıklığı. Bu toprağı paylaştıklarımız biz hayal kırıklığına uğrattı, işin özü bu. Böyle olsun hayal etmemiştik. Hayallerimiz başkaydı. Ve oturduk şimdi kıçımızın üstüne. İnsan inanıyor bir şeylerin hep kendi "sandığı" gibi olduğuna. Ve birden sandığı her şey unufak olduğunda, dünyanın sonu geldi sanıyor. Ama sandıklarımdan bağımsız ve kendinden emin, dünya hep dönüyor. Kimi suçlarsan suçla, kime kızarsan kız, ne kadar ağlarsan ağla. Dünya dönüyor.
Bireysel travmalarda, tek başına
ağlıyoruz. Toplu ağlamanın ise dozu kaçmadığı sürece zararı değil, faydası var.
İnsan canı yandığında hırçınlaşıyor çünkü, en iyi kendimden bilirim. Ve Eğer
toplu halde hırçınlaşırsak, birbirimizi daha fazla acıtacağız. Onun yerine,
birbirimizin can acılarını sarıp sarmalarsak, şu an bize cehennem görünen,
ama sonunu bilmediğimiz için yorumsuz kalmanın hayırlı olacağı hikayeden daha az zararla çıkacağız.
Hatırlayın , yegâne dermanı kendinizde buluşlarınızı.
Céline’den bu cümleler: “Odama ne kadar çok insan geldi. Hepsi bir
şeyler söylediler. Yine de bana bir şey demediler. Sonra gittiler. Hepsi,
dünyanın bir köşesinde, ağır ağır ve yoksul, yaşlandılar.”
Bunlar da bizim odamıza geldiler. Biraz fazla yer işgal
ettiler. Eh, bir gün de elbet gidecekler.
Her şey değişir, her şey dönüşür. Ve sonunu bilmediğimiz
hikayelerde fantaziyi abartmayacağız.
Ben her travmada yaptığımı yapacağım. Önce belki etrafı
biraz dağıtıp, sonrasında, “Hadi be Elif, daha ölmedin”, deyip “Belki senin
bilmediğin bir çözümü vardır her şeyin” deyi, var gücümle, kendi çapımda
yeşertmeye çalıştığım umuda sarılacağım.
Doz doz, sirayet etmesini dileyerek.
Küçük gayretler göstererek.
Canımı yaktığını düşündüklerimden nefret etmeyerek.
Kızmayarak.
"Olması gereken olmuştur muhtemelen" diyerek.
İflah olmaz iyimserliğimi yerlerden toparlayarak.
Bir gün o cüppeleri de yerlerden toplayacağımızı
hayal ederek.
Artık ne kadar olursa, diyerek.
Umut yaymaya çalışırken, umutlu kalabilmek için çaba göstererek.
Kendimce, küçük görünen, ama bana ilaç olan projelerimle.
Elimden tutan, benzerlerimle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder