Aile her şeydir, dedi, dizinin kudretli annesi.
Bu yüzden sevmiyorum yerli dizileri. Kale aldığım biri, bak İstanbullu Gelin’i seyret, güzel aslında, dedi diye baktım. Biraz hızlı ilerlese fena değilmiş. Hızlı seyretme seçeneği de yok Prime’ın. Oysa bir Netflix öyle mi? Kerem Kuruluş Ertuğrul’un tümünü iki misli hızla seyretmişti bir ara. Neyse ileri sararak az biraz seyrettim. Kudretli Anadolu annesi. Hep şık, hep sert, hep manyak. Aile her şeydir dedi. Hı hı, oldu canım. Böyle diye diye geldi bu topraklar bu hallere. Sonra sorunu ekonomide, hukuksuzlukta, yolsuzlukta falan ara. Oysa bütün sorun o çarpık düzende. Ailedir, annedir, kutsaldır diye diye gelinen nokta: Kızılcık Şerbo ve senaristinin başına gelenler.
Ah Elif, olacaktın sosyolog. İnektin de, seversin çalışmayı. Haybeye okudun ODTÜ mimarlığı, demişti bir kuzenim, yazık ettin o kadar emeği: tokat gibi bir cümle olabilirdi on sene önce. Oysa şimdi o yıllar sadece “o zaman dans!” yılları. Sahiden de bol eğlence, o yılların en güzel ikinci kampüsünde, en güzel binasında. Dersler bana kolay (ODTÜ’yü hep gelişmiş bir lise gibi görmüştüm, o zaman bile. Cezayir’de gittiğim Fransız lisesi üniversiteye daha yakındı: araştıran, düşünen, sorgulayan bir sistem görüp gelmiştim memlekete) Ankara desen caz, rock barlar hala arabeskleşmemiş. Neyse konudan sapmayayım. Bana kalsa hepsini birden okurdum: mimarlık, sosyoloji, psikoloji, sanat tarihi, edebiyat ilk aklıma gelenler. Mimarlık’a havalı diye girmiştim. Malum ilk tercih. Bizim zamanımızda yüksek puanlı adayların yukarda saydığım bölümlere girmesi büyük şuursuzluktu. Şuurlu şuurlu verdiğimiz kararlar sonra hepimizi içten, dıştan tırmaladı, o ayrı.
Eğer insanları merak eden biriysen, ismi lazım değil biri gibi, bakınız baş harfi Elif, sosyoloji canmış, geç anladım. Aile denen şeyi liğme liğme ederdim valla. Bana aile kurumunun Salman Rüşdi’si denmesinden gurur duyardım. He he! Diktatörlerin at koşturduğu bütün ülkelerin ailelerine uzaktan bir bakın hele. Hepsinin geleneklere verdiği öneme, aileyi koyduğu şaşaalı kaideye bakın bir, nasıl, benzemiyorlar mı?
Dizide Özcan Deniz, Aslı’yı evlenmeye ikna etmek için dil dökerken bu aile birliğini kullanıyor. Ne o, annesiyle oturmaya ikna edecek kızı. Ben “ Kızım, koş, kaç kendini kurtar”, diye bağırmak isterken, kız yumuşayıveriyor. Hoşuna gidiyor. Biliyorum, seyredenlerin de hoşuna gidiyor. Bir bana batıyor. Kız gördü de kadını üstelik. Kendini kudretli sanan anneyi gördü, tanıdı. Kudreti despotlukta bulmuş, iyi yetişmişlik kisvesi altında oğullarının nefes sahasına tecavüzü kendinde hak gören bir canavarı normalleştiren düzene herkese aşina. Gelsin ratingler.
Martaval. Dedemden öğrenip, hayatım boyunca çok sevdiğim bir kelimedir: martaval. Memleketin tek kelimeyle özeti: martaval.
Kendimi sinirlendirdim yine, iyisi mi ben bırakayım İstanbullu Gelin’i falan da, canım uyuşmak istediğinde döneyim Heidi kıvamındaki pasif dizilerime.
Bak durduk yerde canımı sıktım yine. Bakma şu memlekete diyorum Elif, bakma!