Kendine verdiği hiç bir sözü tutamayanlar elime mum diksin. Her gece yatarken, ertesi gün için bir sürü güzel dilek var içimde. Sabah oluyor, spor üstü güzel bir kahvaltı dışında hiç bir şeye motivasyon bulamıyorum. O zerrecik de son çayı içip, bardağımı bulaşık makinasına yerleştirince unufak oluyor. Buna da şükür, diyorum. Kahvaltının ve spor yapmanın mutlulukla ilişkisi var ve bu his hala benimle.
Bomboş ve dımdızlak hissediyorum kendimi dünya yanarken. Bulamıyorum o herbokamaydonozenerjisi bitmeyen kızı içimde. O daraldığı anlarda küçücük bir vals ritminden medet uman, dünyanın en güzel cümlesi olduğunu düşündüğü bir kitap satırına dakikalarca kilitlenip, hayaller kuran, hiç bir şey bulamazsa, koşup denize vuran güneş ışıltısıyla neşeleceğini bilen, ya da pıtır pıtır rüzgarda titreyen bir ağaç altına sığınmayı akıl eden kız yok oldu.
Kapının ardında duran 60’lı yaşlar mı nedeni? Gücümün kuvvetimin azalması mı? Hemcinslerimin çoğu gibi, 60’ım ama 40 gösteriyorum, diye kendimi kandıramamam mı (kaç tane “ma” var burda!)? Çünkü göstermiyorum, ve göstermem gerektiğini de düşünmüyorum. Ama üzülüyorum. Gençken kendimi hiç güzel bulmadım. Yazık etmişim, oysa giderim varmış, şimdi fotolara bakınca anlıyorum. Sarkmış yanaklarım, tombul göbeğimle kendimi daha çok beğeniyorum şimdi. Bir üzüntüm varsa konuyla ilgili, gençken bedenimin kıymetini bilememiş olmam, konuyu giderayak ele alıyor olmam.
Yoksa sadece hasbelkader bu topraklarda doğmuş olmak mı bu denli bunalmamın nedeni? 60 yılın Türkiye’si mi üstüme çöken? Umudumu kesmiş olmam mı bu toprakların ataerkil, faşizan düzeninden? Her sabah saçma sapan haberlere uyanıp, kendime buralarda yaşayacak, nefes alacak bir köşe, bir alan, bir düzen kuramamış olmam mı? Kendimi hep kopuk hissetmem mi? “Bu vatan için bir şeyler yapmak gerek” diyenlerden olmayı çoktan bıraktım, zaten pek vatansever de değilim sanırım, öyle büyük kavramların insanı değilim, daha naifim. Şu köşede kendi işime bakayım, desem de, o “kendi işlerim”i de anlamsız buluyorum artık, bu çok bilenlerin hükümdar olduğu dünyada. Herkes her boku biliyo mübarek! Artık yeter, diyen, ben de mümkünse öğrendiklerimi de unutmak istiyorum, diyenler de elime mum dikebilir. De’leri bitişik yazanlara bile sinirlenemiyorum, durum vahim. Ben sanki artık ben değilim.
Bir diğer ihtimal de, acaba 60 yıldır anamın sembiyotik olmasında direttiği hayatım mı canıma tak etti? Kendime verdiğim sözlerden biri de 21 gün boyunca makus kaderim olan bu durumdan bahsetmeyeceğim, bu nedenle bunu es geçiyorum. Ama ömrümü bu mevzuyu anlamaya adadığıma hiç pişman değilim, bazen sadece etrafımdakileri pişman ediyorum, farkedip susuyorum. Sabırları için en yakınımdakilere minnettarım. Keşke psikolog olsaydım, diyorum, boşa gitmezdi ilgi alanım, nakite dönerdi en azından. Yok yok, boşa gitmedi. Bu sayede kızıma kendini anlama, tanıma yolculuğunda güzel bir örnek olduğuma inanıyorum. Sülaledeki borderline anne geleneğinin aktarımına bir set çektik sanırım, yani umarım.
Şöyle bir göz attım yazdıklarıma: hala vazgeçmediğim bir şey de, çok bunalınca devrik cümlelerle bir şeyler karalamaya koşmam. Eh, bu da hiç yoktan iyidir. Devrik cümle varsa, umut var mıdır? Elif, bu ergen kafasından çıkar mı, çıkamaz mı?
Long live nihilizm!