12 Temmuz 2025 Cumartesi

ANNE ORUCU




Yap bi kahve, dedim kendi kendime. Kaç gündür sıkça gelen yazma dürtümü savuşturmak için ne yöntemler geliştirdim, ama bugün dedim, yap bi kahve. Benim için bir başlatıcı kahve, bir sembol, amma velakin içine az bir lokma amarulla konmuş olacak. Bilmeyenler baksın nedir amarulla. Amarullalı kahve varsa, Elif keyif aldığı bir şey yapmak üzere demektir. Bir davete gidilecek mesela. Süslenirsin, püslenirsin. Sonra yaparsın bir amarullalı kahve. Ya da sevdiğin birilerini ağırlayacaksındır, yemekler pişmiş, masalar hazırlanmıştır. Bir mola verirsin kimseler gelmeden, yaparsın amarullalı kahveni. Yüzdeyüz şahsileştirilmiş bir ritüel.

Keyfim neden yerinde acaba? Çoğu şey aynı hayatımda. PKK silah bıraktı diye de ekstra bir coşkuya kapılmadım, takdir edersiniz. Sadece bu tarihe kazıyacakları anı nasıl görüntülediler diye bir göz attım. Sadece kadınlardan oluşan bir PKK gördüm. Vardır kerameti, dedim. Erkeklere ne oldu ki, diye düşündüm. Bilen varsa bizi aydınlatırsa sevinirim. Kafama takıldı.

Keyfimin nedeni 21 günlük anne orucu tutmamın neticesi mi acaba? Bu harika fikir kardeşimin memlekete intikal etmesiyle ve annemi ziyaret etmesiyle oluşuverdi. Ben annemi, hayatım boyunca ondan uzak olduğum her gün aradım. Annesini her gün arayanlar elime mum diksin. 58 yılımdan evden ayrıldığım yılı çıkar, etti 31. Yaklaşık 31 yıl, çarp 365 ile- durun çarpayım-11 315 gün ediyor. Yani yuvarlayayım, 10bin kere aramışım. Onbin kez konuşmuşuz. Bir de anlaşabilseydik, o da kısmet değilmiş. Napalım.

İşte, sıkıldım artık. Ha, 21 gün oruç tuttum da, konuşmadım mı, derseniz, hayır öyle olmadı. Yine konuştum. El mecbur. Hep çözülecek bir şeyler olmakta, malum 89 yaşında nerdeyse o da. Yine konuştum ama istersem konuşmayabilirdim. Gülmeyin. Arada epey fark var. Ha bir de onun hakkında konuşmamaya çalıştım. Yani istersem konuşmayabilirdim. Ama tabi ki o da öyle olmadı. Çünkü benim çevremde herkesin en temel konusu, annelerimizin yaşlılığını yönetmek. Menopoz tek başına bir dert değilmiş gibi, bir de kutsal ilan edildikleri için uluorta şikayet etmemizin ayıp sayıldığı, bu nedenle kendi aramızda gizli gizli kahve köşelerinde dertleştiğimiz anne meseleleriniz var. Hepimizin.

İşte yaklaşık 20 senedir üzerinde çalıştığım travmamın, kendisini en son ziyaretimde hala yerinde saydığını farkedip, çıldırmanın eşiğinde olduğumu farkettiğimde bu oruç fikriyle aydınlandım. Ve uygulamakta zorlansam da, “istersem yaparım” hissiyatıyla çok özgür hissettiğim günlerden geçmekteyim.

Annem benim yaşlarımdayken babaannem ve annemin babası dedem bizim evde yaşarlardı. Annem de, sosyal böcek, evin işleri bitince fırt, soluğu sokakta alırdı. Sokak dediysem, arkadaş günleri, her güne bir gün. Evdeyken de bu yaşlıların bakımlarını ihmal etmez, sinirlenince bağırır çağırır, çok daralınca birini amcamlara, diğerini dayımlara yollardı. İyi de baktı allah için, çok dualarını aldığını duymuşluğum var. Bizimle yaşarlarken ne bunların hastalıkları, ne bakımları, ne can sıkıntıları hiç bir şeyleri önemli bir gündem olmazdı. Öyle yaşar giderlerdi. Yok muydu o yaşlıların bunalımları? Sanki o yaşlılar başka bir kategoriydi: yaşlı kategorisi. Ve onlar kendi kategorilerinde ölmeyi beklerken, günlerini amaçsızca söylenerek doldururlardı. Yani benim çevremdekiler öyleydi diyeyim. O kitaplarda, filmlerde gördüklerimiz gibi bilge falan da değillerdi. Babaannem Tan gazetesinde okuduklarını gerçek sanırdı, dünyadan bi haberdi zaten. Tan gazetesini hatırlar mısınız? Tamamı çakma haberden oluşan, bir tür mizah dergisi kıvamında, adına neden gazete dendiği meçhul bir şeydi. Dedem ise sanki pek bir şey düşünmezdi. Bütün gün sigarasını tüttürür, mal mal diyebileceğimiz şekilde otururdu. Yani kendilerinden hayata dair pek bir şey öğrendiğimi söyleyemeyeceğim.

Ama biz ne haldeyiz şimdi? Çoğumuzun hayatta olan yaşlı annesi babası evlerimizde yaşamıyorlar, bakıma muhtaç olanlar için hepimiz hasbelkader bir çözüm bulmuşuz. Ama günümüzün büyük bir kısmınında fikren hep bizimleler. Onlarla değilsek, onlara bakım verenlerle meşgulüz. Bir araya gelince nasılsından sonraki soru, annen nasıl. Kendimize sıra gelene kadar, çoktan hastalıklarına, ilaç reçetelerine, doktor ziyaretlerine dalıyor gidiyoruz. Boğuluyoruz ama bunu sadece birbirimize ifade ediyoruz. Çünkü mazallah, ortalara dökülemeyen konular. Yani, çoğunluğumuz için diyeyim. Ben bundan muafım ama. Anne konusuna çok kafa yordum, bu nedenle bilirkişi sayılırım müsadenizle. Daha fazlasını da ortalara dökesim var da, yavaş yavaş inşallah. Yirmi yıldır dilimde, “ben de bir gün anne konusunun Salman Rüşdi’si olacağım” cümlesini dolandırdım durdum. Günü gelecek elbet.

İşte bu nedenle 21 gün oruç tutayım dedim. Kafa netliğim, ruh sağlığım için.

Sanırım işe yaradı.

Hadi allah kabul etsin. (Şerefinizeden daha güzel oldu bu son cümle, bana müsade)

Bir de not: yorum yapan arkadaşlarım, isimsiz oluyor yorumlar ve ben kim ne yazdı, bana hak verdi bilemiyorum. Yorum yapanlar bi isimlerini bahşederse ne sevinirim. 

3 yorum:

  1. Yine döktürmüşsün Elif. Hepimizin duygularının yazıya dökmüşsün. 💙

    YanıtlaSil
  2. Tanıştığımız gün sana “Annemle bitmeyen bir sınavım var ama başımın dikine gitmekten hiç vazgeçmedim Elif abla” demiştim. O zaman neden “sakın vazgeçme” dediğini şimdi çok daha iyi anlıyorum :)
    28’den 58’e aynı kulvarda…
    Büyük bir keyifle okudum, güzel yüreğine sağlık 🌸 -Kumru

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kumrucum, asla ve asla vazgeçme, vicdan denen insan uydurması şeye yenilme. Bir tanecik hayatımız, onu da kendin olmaya ada.

      Sil