Yepyeni bir ülkede, kendi çapında eskimiş biri olarak yeni yıl yazısı yazmanın
keyfi üstümde, sizleri eskiye götüreyim dedim...Memlekete, oldukça eskilere gidelim,
hadi gelin. Bakalım bizi buralara neler getirmiş...
Bir vardı, bir yoktu, diye başlayayım...Yılbaşının çam
ağacı, Noel Baba, herkese hediyeler, indirimler, alışveriş listeleri demek
olmadığı bir zamanlar vardı. Altmışları,
yetmişleri görmüşler için şimdinin şaşaası düşünülemezdi bile. Eski yıl
devrilince, saf bir yenilenme heyecanı olurdu sadece. Yeni yılı karşılamanın neşesi
hep vardı, sadece tüketilen şeyler farklıydı: kuruyemiş ve Chiquita’dan evvelki
yılların kıymetli meyvası Anamur muzu
demekti yılbaşı. Bu meşhur ikilinin Yerli Malı Haftası dışında birlikte
görüldüğü ikinci yer, yılbaşı sofralarıydı. Benim gibi ortasınıf bir ailedenseniz, babanız
hacı bile olsa, yeni yıl kutlanırdı.
Günahı, sevabıyla kimse ilgilenmezdi. Bunun eğer ki bir hesabı varsa, öteki dünyaya bırakılırdı.
Genellikle en hamarat kimse, onun evinde bütün aile bir
araya gelirdi. Ağaç olmasa da, yeni yıla hürmet edilir, evler kedi
merdivenleriyle süslenirdi. (Kedi
merdiveni diye Hz. Google’a yazınca hala çocukluğumun kedi merdiveni çıkıyor
vallahi, şimdi merak ettim ve baktım. Zamana direnmiş kendisi.) Tombala da
yılbaşında çıkardı kutusundan, çoluk çombalak o rengarenk kartlara bayılırdık.
Dünyanın en harika oyunu muamelesi yapılırdı
o ibiş oyuna: birinci çinko,
ikinci çinko ve tombala. Kumarın masumu, aile boyunda oynananı, kazananın üçbeş
kuruşluk servete konduğu Tombala.
Siyah beyaz ekranlarda gece yarısına kadar yayın yapılması
demekti yılbaşı. Televizyonun İstiklal Marşı eşliğinde, salavatla kapatıldığı
yıllardan bahsediyorum. Marş 12’den sonra okunurdu o gece. Televizyonda sadece
eğlence olurdu: şarkı, türkü, komiklik. Ve döneme göre şekillenirdi bu eğlence.
Mesela darbeyi takip eden yıllarda Bülent Ersoy çıkamaz olmuştu ekranlara, edebimiz
bozulmasın diye. Yetmişlerin bütün yükü, Bülent Ersoy’a yüklenmişti nedense:
gençleri birbirine düşman eden sanki o, ellerine silah veren sanki o, kardeşi
kardeşe kırdıran sanki o. Hep, “Günahını aldılar vallahi,” diye düşünmüşümdür.
Ve cezasını çekmek üzere ekranlardan men edilmişti. Eğlencemiz o aralar azalsa
da, Özal’la beraber ekranlar zaptedilemeyecesine tekrar şenlendi. Alışık
olduğumuz tek kanal TRT’nin “edepli” eğlenmeleri, yerini başdöndürücü bir
şekilde fır dönen dansözlere bıraktı. Ve bütün Noel ağaçlarına bedel Bülent
Ersoy’umuz da geri döndü göğüslerini gere gere. Yılbaşı demek, artık özgürlük
demekti: dansözlere özgürlük, Bülent Ersoy’a özgürlük... İşte tamamdı her şey
artık...Yaşasın özgürdük ülkece...Nedir ki özgürlük dediğin, bu değilse...
Yasaklar bitmiş, çok değişmeye başlamıştı memleket.
Kapitalizmi hemen benimseyen, ve çok seven güzel memleketim insanı, Coca Cola
içen kutup ayısını aileden biri sanmaya başlamıştı seksenlerde. Biz de artık saat
12’den sonra “Yurtdışından Müzik”i beklemeye başlamıştık. İnsanlar Noel
partileri yapmaya başlamıştı aile içinde, ayın 24’ünde. Hızla batılılaşan memleketim,
çağdaşlığı çoğalan televizyon kanallarında gördüğü gibi yaşamaya başlamıştı.
Sue Ellen misali... Kafalar karışmaya başlamıştı biraz, ama özgürlük ve
çağdaşlık ne gerektiriyorsa yapmak lazımdı. Çoktan seçmeli testlerdeki başarıya
indirgenen eğitim sisteminin de yardımıyla, hızla çağdaşlaşmakta olan memleket,
bu sorgulamadan kaptırılan hızın etkisiyle sağa sola savrulmaya başlamıştı
artık: belki de başımıza gelen her şeyin suçlusu sadece Bülent Ersoy değildi.
Yılbaşı dansözünün parmağı vardı...
Gerisi malum...
Çoğumuzun buralara gelmesinde, ailelerimizden uzak geçen
yılbaşlarında hepsinin parmağı vardı
belki de...
Neyse, ben fazla duygusallaştım sanırım yılbaşı yazım
sebebiyle...Sizler bana aldırmayın... Özgürce, dilediğinizce kutlayın yeni
gelen yılı. Zira bütün kutlamalar güzeldir.
Sizlere, çok sevdiğim bir çocuk kitapları yazarının, Şermin
Yaşar’ın, “Benim olsaydı keşke,” dediğim sözcükleriyle veda ediyorum:
“Tavanın dibini sıyırır gibi, tabağı ekmekle temizler gibi,
çayın son yudumunu çeker gibi yaşayın bu son günlerini. Senenin en kıymetli
zamanları karaborsa resmen, bir gün daha istesen yok, bitti. Yarın güne öyle
başlayın, iyi sıyırın 2017’yi kalmasın. Arkamızdan ağlar sonra. Ağlamasın. ”
2018’e yepisyeni başlayın...Herkese hayallerinin peşinde koşma
gücü kolayca bulacağı bir yeni yıl diliyorum. Zira hayaller, dilemenin
yanısıra, peşinde koştukça gerçek oluyor anca...
Okuyana sevgiler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder