12 Mayıs 2021 Çarşamba

TÜRKİYE'MLE BARIŞMA GAYRETLERİ



Türkiye'mle barışmanın yolu belki yazmaktan geçiyordur diye yazıyorum yine. Yazarken kafam çalışıyor.

Belki diyorum, bir umut, memleketime döner döner bakarsam, belli mi olur, bakmışsın gözüme güzel gelmeye başlar.

Türk, Öğün, Çalış, Güven'e takıldım bugün. Öğün derken, öyle böbürlenerek gez, dememiş Atatürk, kafanı kullan demiş. Ben bu yaşımda öğrendim desem, ayıbımı açık etsem. Ayıp olur muydu?

Kafanı kullan. Oldukça iyi olduğumuz bir konu. Ben de kullandım zamanında, Ayşe'yi torpille devlet okuluna yazdırırken mesela kullandım. Benim laz ortak buldu bir torpil Milli Eğitim'de. Yazdırdık kızı iyi okula, iyi mi. Başka yerlerde de kullanmışımdır kafayı. Kullanmayana salak derler bizde. Kafayı kullanacak ortamı olmayana da ezik deriz. Hepimizin vardır bir yerlerde tanıdığı, bu memleketi sevmemizin nedenlerinden biri de budur. Bu nedenle sevemeyiz başka yerleri, oralarda ikinci sınıf hissederiz kendimizi.

Sonra şaşarız Sedat Peker you tube'da dökünce ortaya hayatımızın gerçeklerini. E biz ufak ufak, onlar büyük büyük kafayı kullanırlar. 

Bu kafayı kullanma işinin güzeliğine ben ilk benim laz ortakla ayıktım. Gerçi annem de severdi torpil yapmayı ama onun torpiller bir yerden geri dönerdi. Mesela beni torpille güzide devlet müesseselerine sokmaya çalışmıştı zamanında, hiç birine allahtan giremedim. Kardeşim askerliğini torpille Irak'ta yapmıştı, en berbat zamanlarda. Niyet etse de, beceremezdi anlayacağınız. Bu arada, yavrusunu askere göndermemek de kafayı kullanmaktır bizde. Sonra, şehit haberlerinde avaz avaz bağırır herkes, oysa hepsinin yavrusu torpilli. Benim oğlum olsa ben de göndermemek için  kullanırım kafayı bittabi, neyim eksik. Bu vatanın uyduruk davalarına mı kurban edeceğim yavrumu, derim. Ama şehit haberlerine de çok ağlayınca, olmuyor işte. Sen göndermediğinde çocuğunu, garibanlar kurban oluyor. Kimse kurban olmasın da diyemiyor kimse malesef söz konusu vatan millet olunca. Hem vatana canımız kurban, hem de bebeler olmasın, olmuyor. Sıçtığımın "vatan" kavramını tabulaştırınca, olmuyor. Mecburen vatan varsa, düşman da oluşuyor, sonra ayıkla pirincin taşını, ayıklanamıyor. O taşlar bir yerlerimize kaçıyor.

Ne diyordum, laz ortak, ismi lazım değil, başharfi Afitap beni torpil olayıyla layığıyla tanıştıran zattır. Of'luydu. Ne hikayeleri vardı, inanamazdım. Hoşuma giderdi kimselerin park edemediği yerlere parkedince mesela, kim sevmez ki iki dakikalık işini hemen hallediverip, bir de otopark mafyasına para vermeyince. Ya da "ne lazımmış ablama?", bir telefonla hallediverince. Önce hoşuma gitti itiraf ediyorum. Zira hemşerilik olayına yabancıydım, ve bunu başlarda avantaj olarak gördüm. Herkes birilerinin hemşerisidir bizde. Bir ben kimsenin hemşerisi değildim. Öyle ufak ufak gelip, şehirleri parselleyen küçük küçük insan grupları, bir arada hareket etme becerisiyle, birbirlerini kollayarak tek vücütmuş gibi hareket etmeye başlayınca, çok kuvvetli hissediyorlar ve kendi içlerinde küçük devletimtrak şekillenmeler oluşuyor. Ve şehirleri kontrol etmeye başlıyorlar. Buna hemşerilik deniyor. Aşiret geleneğine aşina yurdum insanı, bu oluşumlar dahilinde, kendi kurallarını uygulamak için çok şeyi hiçe sayabiliyorlar. Biz memleketçe aslında böyle yönetiliyoruz. Bence siyasi partilere haybeye isim veriyorlar. Direk Rizelilerin Partisi denebilir bence bir partiye, mesela örneğin. O çalışan kafalar karışmaz hiç.

Bu konudan sıtkımın sıyrıldığını anladığımda, zaten ortaktan da sıtkım sıyrılmıştı. Zaman içinde, birilerinin önüne geçmekten utanmaya başlayınca anladım ki, bu iş bana fazla. O zaman ayıktım gerçekten memlekette neler döndüğüne. Nasıl çocuklarını Karadeniz Üniversitesi Kimya'ya sokup, Cerrahpaşa'dan doktor çıkarabildiklerine şahit olunca. Nasıl karakollarda bir lazın herşeyi halletme gücü olduğunu gözlerimle görünce. Çantan mı çalındı, lazsan hırsızı buluyormuş gibi yapıp, görev alanlarındaki bir çeteden sus paylarını alıp sana veriyorlar, çantanı bulmuş gibi, bunu gördüm gözlerimle. "Bu ne iş lo?" diye tiraz ettiğimde ise, yanıt hep, "e, herkes yapıyor bunu," olurdu. Nerede bir Of'lu görsem, içimin ürpermesi boşuna değil şimdi. (Bu da şimdi ayrımcı bir söylem oldu, ama ne yalan söyleyim, öyle bir süreç yaşadım ki benim kafayı kullanmayı iyi bilen ortakla, uzun süre en sevdiğim mıhlamaya bile senelerce mesafelimi korudum. Ne yapayım, ayrımcılığıma da dönüp bakıyorum, merak etmeyin.)

Aldım gazımı, duramıyorum şimdi de...

Kafanı kullan ey Türk, kafayı kullan, nerede olursan ol, kafayı çalıştır, Kanada'da dahi olsan, bul yolunu, söyle yalanını, çocuklara al  dışardan okul kredilerini, ki iyi üniversiteye girsinler. Kafayı kullan, bul yalanını, başkaları aşı beklerken, kılıfına uydur al aşını... Türk olmak bunu gerektirir. Sonra şikayet et, Kanada'da da torpil var diye... Kur düzenlerini, diğer seninki gibi melkettenlerden gelenlerle, el birliğiyle. 

Ah o çalışan kafalar, ah...Bak yine kendimi doldurdum ve sinirlenmeye başladım. 

Böyle olmayacak bu, yazmakla sadece daha beter ediyorum kendimi. Hm...

Başka güzel mevzularda görüşmek dileğiyle diyeyim ben iyisi mi. Bu kadar yetsin.

Kafa dursun. 

"Türk Çalış", kısmına sonra bakarız...Başka atarlanmalarda görüşmek dileğiyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder