11 Temmuz 2020 Cumartesi

SÜPÜRGE



Eski yazılar akın etti bugün   facebooktan. Epeydir ahkam kesmemişim, dedim kendime. Bu aralar gündemim dışlanmak konusu, onu deşeyim dedim.

Benim gibi hayatın boyunca iki sene bir yerde, bir sene bir okulda, çat orda çat kapı arkasında takılanların, başlarına gelmesin diye, kendilerini profesör mertebesine geliştirdikleri bir alandır dışlanma. Her yeni girdiğin ortamda "el" sindir. Herkes grup gruptur, sen dışındasındır çemberin. Ne içinde, ne dışında değil, alenen dıpdışındasındır. Berbattır o his çocukken, sanki bir kaç sende bir dağıtılan rolleri olan bir piyeste hep süpürgesindir, hep aynı yerde, hep kapı arkasında. Ta ki, başka yalnız biri, can sıkıntısında seni keşfedene kadar. Süpürgelikten anlayan, zamanında kapı arkalarının tozunu yutmuş biri. 

Sen de bir gün öğrenirsin oradan başını uzatmayı, hayat acaip bir şey, öğretir eğilip kafanı uzatmayı, kendini başka şekillerde göstermeyi. Ben hep sırıtarak öğrendim, mizacım müsait. Hep güllabicilik (benden başka seven var mı  bu kelimeyi?) yaparak, hep iltifat ederek, hep şirin olmaya çalışarak. İlk girdiğin ortamda, ilk görünen olmaya gayret ederek, hep parlak, hep neşeli, hep iyimser, hep hep hep... Bundandır görünmekle görünmemek arasında arafta oluşum. Bundandır kendimden uzaklaşmalarım, başkalarına yakın olmayı matah sanışlarım, güven arayışlarım, sonra da hep  göt oluşlarım.

Ve bu dışlanma konusu hayatım boyunca ensemde dolaşır durur. 

Yine yeni yeniden, devam eder bu hal. Kendimi, ahanda tam bildim, dediğim bu günlerde bile dürter ensemden, "tetikte ol, seni bırakmaya henüz niyetim yok" diye. Bırakmasın da zaten, daha fazla kendimi anlayana dek, bir tür sigorta kendisi, ara ara attığında içime doğru bir adım daha atmışımdır anlarım.

O beni dışladıklarını sandıklarımın çoğunun zaten neden içlemişim, daha yeni yeni merak ederim.

Her "beni görün!"ün ardında benden biri saklanır, uzanıp başını okşamak isterim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder