17 Ekim 2019 Perşembe

AMIN MAALOUF'TAN ESİNLE


Kentler ve Gölgeler - Beyrut - Amin Maalouf - Anlatan Ece Temelkuran



En sevdiğim beş yazardan biri Amin Maalouf. İlk kez kardeşim Murat bahsettiğinde tanımıştım. Hem sözcüklere, hem Ortadoğu'y​a tuhaf bir şekilde bağlı olduğum içindir sanırım, yazarlığı, anlattıkları bende devasa etkiler yarattı. Ortadoğu'lu ve aynı zamanda batılı hissetmek arasındaki sırat köprüsünde bir aşağı, bir yukarı, "allam, inşallah başım dönmem de düşmem", diye dolandım durdum. Dengem şaştı, düşmemeyi başardım, hala da dolanır dururum o köprüde.

Onbeş yaşımda göç olgusuyla karşılaştım. 1989'da Cezayir karışınca, sevdiğim arkadaşlarım ailelerinin büyüklerini geride bırakarak Avrupa'ya göçtüklerinde dikkatim çekilmişti. Bırakmak, kalmak, kalmak isteyen kökler, gitmek isteyen ayaklar hep odağımda oldu.

Sonrasında, işe bak ki, ben gittim. 2012'de "Ne gideceğim ya," diye bilmiş bilmiş ahkam kesmişim, facebook hatırlattı. Sevdiğim yazarlar gibi, sevdiğim sözcükler de vardır benim. Listelerim  vardır. "Hiç" ve "Hep"mesela. Harikadırlar, çünkü çok alaycılardır. Ben de öyleyim, severim insanlarla dalga geçmeyi . Bu hep ve hiç, sizi sıkı madara ederler insanı. Bir bakarsınız, atıp tutuyorsunuz bir dost meclisinde. Bir bakarsınız , eğilmiş, yerden hepsini yalıyorsunuz, şalap şulap.

Bugün de, algıda seçicilik, bir de bilinçli sosyal medya ayıklamam nedeniyle, (kayınçoma not: önüne çıkanı post etmeye devam edersen, seni de görünmez yapacağım yakında) bu vidyo çıktı karşıma. Amin'i severim, Ece'yi - bazen çok sinirlenmesine kızsam da- severim, Beyrut'u da hep merak ederim. Eh, hemen seyrettim. Sonunda Maalouf'un bir  cümlesi yakaladı beni, kulağımdan tuttu, masaya bunları yazmaya oturttu.

"Bir kimlik unsuru bir tehditle karşılaşırsa, tüm kimlik onu korumak için çevresinde toplanıp seferber oluyor ve bu unsur normalde belki de daha sakin yaşayacakken birden büyük bir önem kazanıyor."

Geçtiğimiz hafta bizim Ayşe'nin kafası okul arkadaşlarının Türkiye hakkında paylaştıkları nedeniyle  karışmış, milliyetçinin dibi kesilmişti. Bir tek Ayşe mi, ben de keza öyle, hatta atarlanan ingilizce yazı bile patlattım bir tane.  Şanslı zamane göçmeni olduğumuzdan, allah internetten razı olsun, küçük aile meclisimiz toplandı, konuyu tartıştık. Ayşe'ye verdiğimiz akılların güzel bir özeti olarak çıktı bu cümle karşıma.

Hepimizin bir dolu kimliği var, ayıla bayıla taşıdığımız. Ayşe hem Türk kimliğiyle, hem de batılı kimliğiyle barışık yaşasın arzusundayız, bebesini uzaklara yollayan çoğu bizim dünya görüşümüzdeki çoğu anababa gibi. Bunu özellikle belirtiyorum, çünkü herkes barış derdinde değil. Huzurlu olmaktan çok, haklı olmak isteyenlerin dünyası bu dünya. Ve haklı olmaya çalıştıkça, burnun boktan çıkmıyor. Ahkam kestiğime bakmayın, şahsen bizzat kendim ve ben böyle bir insan idim, hehe. Ne kadar zor bir uğraş olduğunu anlatsam, Meydan Larus olur. Bu nedenle çoğu yazıma yorum yapanlara cevap vermeyi bırakabilmek dahi, benim için Alkadraz'a veda kadar güzel bir his. Neyse, içkiyi de, gluteni de, bu alışkanlığı da bıraktığıma çok memnunum. 

Konuyu dağıtıyorum yine. Döneyim olayıma.

Göçen bir er  ya da kadın kişi eğer bıraktığı topraklara ait kimliğine birileri saldırdığında, bütün dünya bir oluyor, kendisi en baba milliyetçi kesiliyor ve bu saldırıyı tamamen kişisel alıyor ve anında "öteki"leşiyor, savunmaya, saldırmaya başlıyor. Al sana ikilik. Al sana ayırımın ağababası. Al sana çatışma.


E? Biz niye geldiydik buralara? Bıktığımız neydi? Bütün Ortadoğu'luların bezdiği neydi? Çatışma değil miydi? Yalandan, malandan da olsa bir arada huzurla yaşamaya çalışıyormuş gibi yapmasına tav olmamış mıydık? Sınırlarında savaş ihtimali nispeten az olan bir yer seçmemiş miydik? Özellikle Kanada, nüfusun çoğunluğu çatışmadan bezip de gelmediler mi buraya? Bunu hatırlamasını salık verdik Ayşe'ye, ama durumun izahı için bu denli güzel bir cümle kuramamıştık. Hatırlamasını, ve iletişim kurarken bunu kalbinde tutmasını söyledik ona. Kolay olmayabilir, ama barış içinde bir dünya hayalini kuruyorsa biri, bunu kalbinde taşımalı. Her koşulda, özellikle saldırı anında. Her kimliğin kendi doğruları ve yanlışları var. Ve yeryüzünde dünya kadar farklı kimlik var, eh hepsinin doğruları yanlışları olduğuna göre, bunlar her zaman başka birilerininkine uymayacak. Zira o kimlikler hikayeler yoluyla gelişmiş kimlikler. Ve tek bir olay yaşansa da, her taraf onu başka şekilde anlatacak, her zaman. Haklı haksız aramak kadar ibişçe birşey yok hayatta. Bunların hiç birine çok tutunmamak hayrımıza, zira hepsi geçici. Her şey geçici. Biz geçiciyiz her şeyden önce. Bir varız, bir yoğuz. Ve o arayı en güzel şekilde geçirmek değil mi hepimizin hayali?

Bir sürü kimliği var insanın, ya da kimliği sandığı "şey" var. Hepsi egoya has. Bir arada yaşamak için hepsi gerekli. Ne mutlu bütün kimliklerini gerektiği anlarda, işine yarayacak şekilde kullanma becerisine sahip olabilenlere, ve özünde aslında ne olduğunu bilip, bunu kafa karışıklığı anlarında da unutmayan birine. 

Ne mutlu kimliklerine ayar çekebilene.

Bunu başarmak dileyenlere not: ağızlarından çıkan her "evet, ama.." ya dikkat etsinler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder