12 Şubat 2015 Perşembe

İNANAN ELİF'İ ŞAŞKIN ETTİN BE TÜRKİYE!


İnanan biriyim. 

Neye inandığımı merak ettiyseniz, şöyle özetleyeyim: her şeye inanırım. Başıma bugüne kadar bir şey gelmemiş olması tamamen evrenin bir lütfudur. Eskiden çok utandığım bu bana has durum, artık birlikte yaşamaya alıştığım bir şey olduğundan pek de umursamıyorum. Çünkü arkamdan "değişik" diye konuşup bana alışamayanlar zaten teker teker düştü, bu matrak durumu benimle birlikte eğlenerek yaşayanlar kaldı sadece benimle. Gerisi yaprak dökümü.... Kimler geldi, kimler geçti hayatımdan her şeyin doğrusunu kendisi bildiğini sanan...

Neyse bu mevzu başka bahara kalsın.. Biz dönelim Elif The Saftoroz'un maceralarına. Kerem beni bir seferinde sakladığı yerde gözümle gördüğüm, elimle tuttuğum, bana aldığı ve sürpriz maksatlı sakladığı bir yüzüğü kaşla göz arasında yok edip, o yüzüğün aslında hiç var olmadığına inandırmıştı. O da, ben de hâlâ şaşarız bu hikayenin absürdlüğüne. 

Güvendiğim biriyse eğer beni işleten, sonuna kadar inanmaya hazırımdır. 

Bu hayatta güvendiğim insanlara inanmayı, gerçeklere kanmaya tercih ettim . Masalları wikipedik gerçeklere, uçsuz bucaksız rüyalara inanmayı hep uyanık olmanın darlığına tercih ettim. Müsbet ilim insanı sayılmam. Hissettiklerimi daima gözümle gördüklerime tercih ettim. İlk Bartın'da gördüğüm gökkuşağının (kimse inanmıyor buna, çünkü çok küçükmüşüm, imkansız hatırlaman diyorlar ama ben hatırlıyorum) elle tutulamayan renk cümbüşünün sihrini renksizliğin risksizliğine tercih ettim.

Amma velâkin bu aralar inanç sıkıntısı yaşıyorum. Ve kendime yabancılaşıyor muyum diyorum. İstanbul'un bizim mahalle dediğimiz yerinde , Erenköy'de  bir sürü arkadaşımın okulu olan binada gelmiş bir iki yüzlü, başına geleceklerden habersiz kadın, önce duvarlara öğretmenlerin yapmış olduğu resimleri, Atatürk resimlerini yok etmiş, hadi buna aşinâlaştık. Hepsinin yerine padişah resimleri astırmış. Yok daha neler! Devlet dairelerine tâlimat gitmiş, herkes "osmanlıca for beginners"a mecbur tutulmuş. Daha daha neler! 

Arkadaşlar tembih etmişlerdi ben buralara gelirken. "Aman dilini, kültürünü unutma sakın ha!" demişlerdi. Gülüşmüştük. Korkarım ben döndüğümde ne dil kalacak, kültür zaten hepten yolcu. 

Tövbe allahım, diyorum. Memlekette son senelerde alıştığımız gerçeküstü durumlardan öte yepisyeni fantaziler sergilenmekte.  Yepisyeniye çok bilmişler takılmasın, tamamen benim kelimemdir, ve en sevdiklerimdendir.

Ve ben, her şeye inanan Elif, bunlara şaşırıyorum, ve sürekli "Yok daha neler!" derken buluyorum kendimi...

Hayra alâmet bulmuyorum kendimi.

Değişen Türkiye, hu sana söylüyorum! Beni sarsa sarsa değişiyorsun, azıcık yavaşla be!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder