14 Ocak 2015 Çarşamba

YÜN VAR, ŞİŞ VAR, BEKLERKEN ÖRER MİSİNİZ?

görsel: www.young-germany.de, Almanya Gerilla Örücüleri'nden


“Burada hastanelerde yünler şişler varmış” , dedi dün bir arkadaşım. “Beklerken insanlar bir şeyler örsün diye”.

Böyle küçük küçük farklılıkları var buranın, başka bakış açıları var. Soğuğun geyiği dönüp duruyor ortalıkta, ben de bu detaylardan bahsedeyim dedim. Benim algıma takılan ve aklımda bir süre dolaşan detaylar bunlar. Genele tezat.

Hastanede bekleyenlere, hastası olanlara, tahlil yaptırmak için bekleyenlere yün ve şiş. “Çok bekleniyor, “ dediler hastanelerde. Sağlık  devletten. Bu herkese eşit sağlık düzeninin artılarını,  eksilerini herkes tartışa dursun, ben yünle şişteki zerâfete takıldım. Kendim görmedim, belki sadece bir hastanede var, onu da bilmiyorum. Ama bir tanede dahi olsa, o yün ve şişteki insaniyete vuruldum.

Beni ancak devlet hastanelerinde çok hasta başı bekleyenler anlar. Bırak devleti, özelde dahi olsa, hasta başı beklemenin derin hüznünü yaşamışlar anlar. 

En sevdiğinin başını beklemektesindir. Yalnızsındır, gelen giden olsa da, kimse kalmayıp, ışıklar kısıldığında camdan sızan ayışığıyla dertleşenler anlar. Uyku azdır o gecelerde, koridorlardan süzülen buz gibi floresan insanın içini üşütürken sessizliğin kırallığında hemşire ayakseslerinden başka ses yoktur. Bu yüzden tüm içseslerini duyarsın. Şanslıysan “sabır”dadır vurgu, değilsen fena. Ayışığı beyaz, floresan beyaz, ölüm beyaz. Hepsi bağırırsa bir ağızdan, o zaman fenadır. Uyku haramdır. Uyursan başka âlemlere gidebilirsin, ve o odaya geri dönüşü sevmeyebilirsin. Okumak iyidir, kafayı toplayabilirsen, ama zordur kafayı hayra çalıştırmak. Hayal gücünün fantezileriyle savaşa girdiğinde zordur bir şeylere konsantre olmak.

Hasta başı beklemiyorsun farzet, bir derdin var  ve on dakikaların on yıla bedel olduğu tahlil kuyruklarında bekliyorsun diyelim. Yanındakilere bakıp kim senden önce gider hesabı yaparken hesaplar karman çorman olduğunda, kafan karıştığında, o kafan Nobellik romanlar yazmaya başladığında, şu meşhur anda kalmak zorlaştığında zordur zamanla savaşmak.

O hastanelerdeki şiş ve  yünde hissettiğim zerafeti  siz de görebiliyor musunuz? Hastayı, hasta yakınını insanlaştıran detayı kastediyorum.   Beklerken örüyorsunuz, kafa duruyor bir kere. O ördüğünüz bere, atkı, örtü her neyse, bir başkası gelip devam ediyor belki ve kendi derdinizi bırakıp bir üşüyene faydanız olacağını düşünerek örüyorsunuz. Hem kendinize faydası var, hem tanımadığınız birine. İhtiyacı olanlara gidiyor o örülenler. Bunu ruha faydasını hissedebiliyor musunuz? Anda kalmanın en beleş halini, bu kadar küçük bir detayın kocaman faydalarını hissedebiiyor musunuz?

Mikrobun ötesine geçip görebiliyor musunuz ?  Ben şahsen mikroplara pek takılmayan, her yerde olduklarını bu yaşımda kabullenmiş biri olarak bu konuda genelin dışına düştüğümün farkındayım, bu nedenle bu konuyu kimseyle tartışmam. Zira mikroptan ya da başka bir şeyden korkan biriyle tartışılmaz, korkusu her şeyin üstündedir. Bu dünyayı yöneten olgudur korku. Nefret bile değil insanlığın başına örülen çorapların kaynağı, korkudur. Ama bu bambaşka bir konudur. Üstüne sık sık geldiğim bir konudur, bkz: Deterjan Adam yazım.

Hep koşturmanın, işe yaramanın, çok işi bir arada yapabilmenin matah bir şeymiş gibi pazarlandığı, ama bir yandan da bunun yarattığı travmaları  başka öğretilerle dengelemeye çalışan, “anda kalma”yı anlayabilmek  için amansız bir mücadele veren çağdaş kadınının dünyasında yeri olmayan aktivitenin hastaneye düşmüş hali çok şeye kâdir.  

Ben sanırım buranın en çok bu küçük detaylarındaki büyük anlamları sevdim...O kocaman soğukları ısıtan detaylar bunlar.. benim için...

Farkettikçe paylaşmaya devam edeceğim. 

1 yorum:

  1. Farkettiğini bizlere de farkettirdin.
    Renkli yünlerin rengi sende var zaten, sanırım sen oraları da ısıtacaksın renklerinle, farkettiklerinle ve paylaştıklarınla...

    YanıtlaSil