27 Mayıs 2014 Salı

BENİ GÜZEL HATIRLASIN İSTİYORUM




“Bir çok anne çocukları için her şeyi yapar, kendileri olmalarına izin vermek dışında.”

Bana hayatında sana en çok şey söyleyen cümleyi kur deseydiniz, bunu kurmak isterdim, ama önce başkasından duydum, Mercan Dede’m paylaşmış geçenlerde sosyal medyada, Banksy’yi etiketleyerek. Banksy, bir İngiliz sokak sanatçısı. Gördüğümde gülümsedim. “Bak,” dedim, “Bu da benim gibi annesinden muzdaripti muhtemelen, sonu sokaklar olmuş… ” Dünyanın en meşhur sokak sanatçılarından olmuş. Annem onu da beğenmezdi muhtemelen . 

Bir kişi böyle cümle kurabiliyorsa, demektir ki  yırtmış, hatta öyle yırtmış ki, anne korkusu falan hak getire… Sokaklarda ilan edecek hale gelmiş durumu…Dünya aleme…Neyse ben de fena sayılmam, artık içimden atmaya cesaret edebiliyorum…Çünkü anneme çok şey borçlu olduğumun farkındayım sonunda, ona da söyleyebiliyorum, bu da çok  kıymetli  bir detay.

Dünya iyisi, çocukları için her şeyi yapan  annelere sahip herkes için ve annelerinin onların hep iyiliğini düşündüğüne tam kalp inanan arkadaşlarım için yazmaya başladım zaten, sonsuza kadar da yazmak istiyorum bunu. Çünkü ne acıdır ki o arkadaşlarım şu an kendi çocukları için her şeyi yapmaya adadılar kendilerini…Ve o çocukların çoğunu çok seviyorum, annelerini sevdiğim kadar. Hayatlarını anneleriyle sembiyotik bir halde yaşamalarına müsaade etmemek için elimden geleni yapacağım.

Hepsinin önüne kendimi siper etmek istiyorum. “Heyyyt uleyynn, çekilin leynnn” , demek istiyorum. “Leave the kids alone!” Bu cümle nedense İngilizce daha şık duruyor, rahat bırakın hepsini! Daha büyümeden bıkmaya başladılar bile onlar için en iyisini istemenizden, onlar için her şeyi yapmanızdan, yeri geldiğinde ehilce kafalarına kakmanızdan. Onlar sadece ve sadece kendilerini bulmak istiyorlar, ve mümkünse bunu erkenden yapmak istiyorlar, benim gibi 47’yi beklemeden. 

Ben hayatımda ilk kez  geçen sene başladım anneme duymak istemediği şeyleri onun duymak isteyeceği şekilde söylememeye başlamaya. Cümleyi zor kurdum valla,  bana da karışık geldi, özetle şunu dedim: yalan söylememeye yeni başladım. Allahın işi! Eskiden yalan söylerken inanıyordu, şimdi doğrularıma inanmamakta ayak diriyor. Ona da söyledim bunu. Ne yalanlar söyledim, bilseniz beni ayağımdan sallandırırdınız…Ama hayat öyle kolaydı. Yolumu böyle bulmuştum. Doğru söylemek demek, ona kendimi  ucundan göstermek demekti. Oysa onun inandığı Elif, kendi yoğurduğu Elif’di. Yani “mikemmel evlat elif”, ve bu mükemmel evlatlıktan haz alan Elif’di. Nefsini bundan besleyen, kendini tüm evlatlarla kıyasladığında gayet iyi bulan Elif. Gel gör ki, o Elif bir yığın takıntılarla boğuşan, hele bir de  annesi bir şeyini beğenmezse, diş gıcırtılarıyla, bel ağrılarıyla, sırt ağrılarıyla, bin bir türlü huzursuzlukla, mutsuzlukla, bir yığın kocaman “YİNE BECEREMEDİN!!!!” lerle, “ BİR BOK OLAMADIN!!!!” larla, bir yığın değirmenle savaşan, ve bu savaşlardan hep malup ve bitik çıkan bir Elif’di. Hayatının tümüne bulaşmış  sakız gibi bir şey yani, sen kurtulmaya çalıştıkça, her şey her yerine yapışıyormuş hissi, hep bağlısın o sakız gibi şeyle annene, hep seni geri çekiyor, sen çekiştirmezsen rahat rahat duruyor yerinde aynı yapış yapışlıkla, ama uzaklaşmana asla müsaade etmiyor. Vıcık vıcık, yapış yapış. Her yerinde. Her an.

Böyle annelerle mücadeleye kararlı herkese deneyimimlerim açık, binlerce saat anlatabilirim. Böyle anneleri olup da , kaçmayı, göçmeyi, kafalarını kumlara gömmeyi tercih edenler, “Bu saten sonra annem değişmez,” diyenlere tek sözüm şu: Anneler değişmez tabi, kimseler değişmez… Sen değişeceksin, eğer bir kişi başarabildiyse bunu, “zaten yarıyı da geçtim ne olacak,” diye boş vermeyip uğraştıysa, herkes yapabilir.  Zira kendinin farkına varmaya başlamak sizlere yemin ediyorum, gerçek cennet. Ucundan bile bunu hissetmek, bir vaha! 

Ayrıca şu da var, böyle annelerin evlatları, anneleri gibi olmaya meylediyorlar, ki en fena durum bu. 

Bu annelik mevzusu aslında başlı başına ansiklopedilik bana sorarsanız, bir Meydan Anne ansiklopedisi kaç yılda yazılır acaba? Başlasam ömrüm yetmeyebilir.  Öyle hain tuzaklarla doludur ki annelik müessesesi-bu kelime de en sevdiklerimden, ondan kurum demiyorum-  imkan yok hayatınızın sonuna  kadar anlamayabilirsiniz tuzaklara düşe kalka ilerlediğinizi. 

Bir kere ,”Annelik kutsaldır”,  konusu var…Eyvallah, öyle olsun diyelim… Ama hatırlatayım: kutsal olan çoğu şeyin sorgulanamazlığı var. Sorgulamak,  bence insan olmanın ön koşulu. Netice: evlatlar sorgulamasın, maazallah çarpılırlar. Bu ilk büyük tuzak.  Hazreti Anne olayı yani. Dokunulmazlık, söylenilemezlik, şikayet edilemezlik hali. Peki neden bu diktatörlük hali? Çünkü sorgularsan cevapları bulabilirsin. Ve bu da Hazreti Anne için tehlike arzeder.


Sonra” “Anne olmayan bilemez,” var. Buna da çok gülüyorum. Anne olduğun an sanki içine bir “şey” giriyor ve tatatataaammm değişiyor kadın. Eskiden normal, sonrasında yüce.

Eskiden averaj, sonradan  seviye atlamış. Level 2. Anneanne olunca daha mı ilerleniyor? Level 3? Nedir yahu, içine evet bir şey giriyor, ama o giren şey dışarı çıktığında kadın aynı kadın. Öyle halalar, teyzeler tanıyorum ki, annelere bin basar. Hatta hep diyorum kendilerine: “Siz gerçekten karşılıksız sevmeyi mecburiyetten öğrendiğiniz için böyle güzel seviyorsunuz”. Çünkü  anne değiller ya, yeğenler onları sevmek zorunda değiller. Bir çocuk  sıkıysa şunu desin: “ Ben annemi sevmiyorum .“ Teyzeler, halalar sevilmeyebilir çünkü bu müesseseler doğuştan kutsal değil. Dolayısıyla, yeğenle arada oluşan bağ gayet bağımsız. Ve genelde bu halalar ve teyzelerin beklentileri anneler kadar  yüksek olmadığı için, daha zarif seviyorlar.  Beklemeden seviyorlar. Karşılıksız seviyorlar. Gerçekten bilerek seviyorlar. Evet anne olmayan bilemiyor sahiden, anne olmanın nasıl bir nefs mücadelesi olmadığını bilmiyorlar. Anneliğin egoyu en fazla ve kolay besleyen bir olgu olduğunu itiraf etmek kolay değil şişik bünyelere.



Üstüne bir de “Annelerin hakkı ödenmez “var. Şimdi buralarda muhtemelen bir sürü tatlı anneyi sinirlendirme ihtimalim var, farkındayım. Ama elinizi vicdanınıza koyun ve söyleyin, sizi olduğunuz halinizle benimseyememiş bir annenin buradaki durumu nedir? Benimsemek de çeşit çeşit tabi… Bir hiç kabullenmeyip agresifleşen tür var, ki bu aktif tür çok can yakıcı olabiliyor. Bir benimsemiş numarasına yatıp her türlü duygu sömürüsüyle sizi sinsi sinsi ezen tür var… Pasif tür diyebileceğimiz bu tür de en az diğeri kadar tehlikeli. Pasif taarruz da benimsememeye giriyor, yani kerhen kabullenen annelere sesleniyorum burada…

Kullanma kılavuzuyla gelmiyor annelik. Aslında bir kılavuz oluşturulmuş, ama bu kılavuz genelde konu, komşu, büyükler ve her şeyi çok bilen çocuk eğitimcileri tarafından oluşturulmuş fazla dillendirilmeyen bir kılavuz. Ortak bileşen şu: “Anneler en iyisini bilir.” Burada “çok bilir,” diyesim var affınıza sığınarak, aslında başka şey yazmıştım ama kendime yakıştıramadım, annem de yakıştırmazdı diye düşünüp harf değişikliğini uygun gördüm.  Başımıza ne geliyorsa o bilinen “en iyi”nin kriterlerinin bu saydığım kurul tarafından belirlenmiş olması, ve daha da önemlisi, temel ilkesinin “çocuğun ne olduğu, kim olduğu, talepleri, hisleri, ne olduğu, ne olmadığının hiç iplenmemesi esası” üzerine kurulu olması. Anneler kutsal ünvanları (Hz.)  sebebiyle çocukları için her şeyin en iyisini bilen kişidir ve sorgusu suali en azından belli bir yaşa kadar olmaz. Bazı bünyeler hiç sorgu suale yeltenmez çünkü onlar da “her şeyi en iyi bilenin en iyiyi bilen yavrusu”na dönüşmeye başlamışlardır, ve bu haz egolarını ufak ufak dokunuşlarla okşamaya başlamıştır.. Bu his vazgeçilmez olur bir süre sonra.  Bundandır etrafta çok fazla her şeyi bilenin oluşu, ki ben de onlardan biriydim, hatta mükemmele yakın  bir örnektim, ta ki neden bunalıp bunalıp her şeyi elime yüzüme bulaştırdığımı kendime sormaya başlayana kadar…

Hem en iyisi diye bir şey yok hayatta. Ne tam iyiler var , ne tam kötüler. Ne çok iyi anneler var, ne çok kötüler. Ya da evlatlar...Sadece olanı kabullenmek var edebiyle. Benim için de böyle, başkaları için de. 

Annelik başlı başına bir sınav. Ama çalışana zor değil aslında. Benim hayalimdeki , olmaya çalıştığım anneyi size anlatayım:
Mevzuyu abartmayan, anne oldum diye havaya girmeyen, dokunulmazlığı, ayrıcalığı olmayan bir anne olmaya çalışıyorum.  “Çocukları için her şeyi yapan” yerine,  çocuklar istediğinde yanında olan anne olmayı seçiyorum. Hiçbir şey beklemeden sevmeye çalışmayı tercih ediyorum. Endişe mazeretlerinin arkasına sığınmak yerine, göğsümü gere gere ona ve hayatın on getireceklerine  güvenmeyi seçiyorum. Yaşadıklarından ders almayı öğreten bir rehber olmayı seçiyorum, ve o dersleri kafasına tıkmak yerine yanında durup kendi anlamasına yardımcı olmayı seçiyorum. Ve ne olursa olsun, kim olursa olsun hep koşulsuzca sevmeye çalışmayı seçiyorum.

Çünkü bebekken ona yeteri kadar oyuncak muamelesi yaptım, eğlenceliydi,  yedirdim, içirdim, hoplattım, zıplattım, hatta süsleyip püsleyip hava da attım, işin raconunda var. Ama bitti. Ne oyuncağım, ne de organım. Bana izin verilmedi, ama ben ona kendisi olmasına izin vermeyi seçiyorum. 

Çünkü beni hep güzel hatırlasın istiyorum.

*Görsel: BANKSY

1 yorum:

  1. 'Zira kendinin farkına varmaya başlamak sizlere yemin ediyorum, gerçek cennet.' Özeti bu tek cümledir:)

    YanıtlaSil