18 Eylül 2024 Çarşamba

ELİF YAZMALARA GERİ DÖNÜYOR (İNŞALLAH)



2021’de başlamışım yazmaya. Nobelli öykü yazarı olma hayaliyle. Tabi, motivasyon olmazsa olmaz bu işlerde. Bendeki çıta da genetik olarak yükseğe ayarlı, Tomris’in kızı olmak bunu gerektirir. Yazmışım da yazmışım. En verimli yıllarım Kanada’ya denk gelmiş. Ne oldu, nasıl oldu da o denli çok yazabildim, bunu düşünemeyeceğim şimdi. Esas konum, sıçtığımın İstanbul’una geldikten sonra neden yazamadığım. Gerçi çıtası en az benimki kadar yüksek bir yazı grubuna da eklendim, zora gelince yazarım, diye. Nobellik öyküleri orada da yazamadım. Tabi beceremediğimi düşündüğüm her şeyden kolayca vazgeçen ben, o grubu da bıraktım. Arada aklıma geldiğinde, daha güzel yazdırır hayaliyle dünyanın parasını verdiğim Apple kalemimin vicdan azabına da arkamı döndüm, ve “ne işe yarayacak?” diye diye, kendimi okumalara verdim.

Ve türkçeye küsüp, sadece ingilizce, fransızca, ve bildiğim tüm dillerde okumaya verdim kendimi. Tükçe benlik değil diye. Şimdi durduk yerde neden bunu yazdım, ismi lazım değil, sevdiğimiz bir arkadaşımız gibi hava attım size? Eh, yukarda o kadar yazamadım, edemedim deyince, hemen herkese nasip olmayan bir özelliğimden bahsedip, kendimi sevmek için tabi ki. “İçimdeki narsisti görüyorum, ve onu seviyorum.” Aslında esas neden, hala Toronto Halk Kütüphanesine ulaşımımın olması, ve beleşe kitap indirebilmemdir. 


Buralarda yaşamam da reva mı, bunalımım baktım ki geçmeyecek, dedim o zaman bana iyi gelen ahkam kesme görevime döneyim. Öykü möykü kalsın kenarda, ben aklıma gelen herşeyi yazmaya devam edeyim dedim. İstesem ingilizce, fransızca da yazarım, he he, ama “ana” dilimde devam edeyim bari, dedim.


İşte geri geldim burdayım.


Apple kalem hala atıl. Beceremedim. Klavye ile ilerliyorum. Akıllı akıllı yazamayacağım, zira aklım başımda değil epeydir, deli deli yazmayı düşünüyorum. Akıl başta olursa yaşanmıyor buralarda. Aklını sabah kalkınca yüzünle beraber yıkayıp, temizleyeceksin. Güne öyle başlayacaksın. 


Epey bir şey yazdım, sonra hepsini sildim. Memlekete atarlanmışım yine, gereksiz çaba. Nafile enerji israfı. 


Madem başladım yazmaya, siz de okumanız bitince, “şimdi ne anlattı bu?” demeyin diye size  yeni keşfettiğim, deli deli yazan bir yazardan bahsedeyim: Sheila Heti, Kanadalı kendisi. Yazısındaki deliliği sevdim, fazla düşünen, düşüncelerinde kaybolan kadınlardan. İlk okuduğum kitabı How Should A Person Be? sanırım çevrilmemiş. Ama şu an elimdeki kitabı Annelik dilimize çevrilmiş. Roman değil, kendi kendiyle konuşuyor, çocuk doğursa mı doğurmasa mı, diye. Anne çocuk ilişkisi benim hayatımın merkezindeki ilişki, bilenler bilir. İsmi nedeniyle okumak istedim, ve üstünde epey düşündürdü. Matrak da yazmış bence, ana akım çok satanlara tavırlıysanız benim gibi ve annelik müessesesine Hülya Avşar ve bilimum Orta Doğu annesi  gözüyle bakmıyorsanız, bence deneyebilirsiniz. Okuyanlarla konuyu konuşmak, tartışmak isteyebilirim. En sevdiğim ikinci konu zaten. Birincisi Türkiye’ye bok atmak, ikincisi anneliğe, üçüncüsü de din meselesine. Ama hepsi de tabu. Salman Rüştü, sen çok yaşa, ben sadece kendi ortamlarımda yapabiliyorum senin yaptığını, hala gözüm yemiyor dünyaya haykırmaya. Bloğumu okuyanlar da zaten eş dost. 


Neyse, şeytanın bacağını kırmışımdır umarım, kahvemi içerken, hadi o gün bugündür, dön bloğuna elifcik, dedim.


Ayrıca fotoğraflar da konuyla alakalı değil genelde , romantik diye sonbahar şeysi ekledim ama bu konu üstünde düşünmem gereken bir konu.


Bir de ne biçim isim koymuşum ya şu bloğa yahu. Değiştirsem mi acaba? 




4 yorum:

  1. Harikasın Elif. Sabah sabah güldürdün bizi. Sabırsızlıkla bekliyoruz yeni yazılarını.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. A neredeyse bunu kaçırıyordum, teşekkürler Oral, sevgiler.

      Sil
  2. Dönmenize sevindim doğrusu. Cilalamadan, kırpmadan içinizden geldiği gibi yazıları özlemişiz. Sağlıkla kalın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler gizemli okuyucu :)

      Sil