4 Haziran 2015 Perşembe

ÖCÜLERİN BUGÜNKÜ HALİMİZE KATKILARI



“Seçimleriniz  umutlarınızı yansıması olsun, korkularınızın değil”

Şimdi ben söyleyeceğim, kimse dinlemeyecek… Ama bilgeliği tescilli birisi söyleyince en azından üstünde düşünüyor insanlar. Mandela demiş bunu…

Seçimlerimiz umutlarımızın yansıması olsun, korkularımızın değil.

Boktan şeydir korku. Ve  eğer bir cehennem varsa, korku dolu bir kalptedir o cehennem. Bu dünyada hem de, yani güneş sisteminden fazla uzaklaşmadan.

Seçim ve korku aynı cümlede geçtiği için, anladınız ne kastettiğimi sanırsam. Korkuyu düşünüyorum kaç gündür, mâlum iş yok, güç yok benim buralarda. Sadece en sevdiğim düşünme faaliyetim var bana arkadaş. Sosyal medyam da var. Her açtığımda üstüme üstüme gelen, hepimizin üstüne üstüne gelen.  Öcü gibi… 

Korku hakimiyetindeki güzel ülkeme dertlenirken bol bol  düşünüyorum…

Neden korkuyla yönetilebilinen bir ülke, bir bölge olduğumuzu düşünüyorum. Gerçi herkesi yöneten bir his bu, ama en çok bizim oraların canı yanıyor. Bütün dünya bunun üzerine kurulu, bunu keşfeden parayı götürüyor.

Şişmanlamaktan kork, zayıflayamamaktan kork, hastalanmaktan kork, mikroptan kork, daha da beteri ölmekten kork, hadi ölmedin sürünmekten kork, yaşlanmaktan kork, yaşlanmasan da seni yaşlı görmelerinden kork, kırışıklardan kork, yalnız kalmaktan kork, rezil olmaktan kork, dışlanmaktan kork, kork babam kork… Ne ara bu kadar korkak oluyor insan diye düşündüm, ve geçmişe uzanınca bulduklarım beni çok eğlendirdi, paylaşmasam olmazdı…

Mâlum, çocukluğa gittim ben yine, biz küçükken çok daha az var bu korkulardan üstümüzde. Elini kolunu sokarsın ateşe, mateşe, her şeye. Korkmazsın. Canın yanarsa anlarsın uzatmaman gerektiğini. Demek ki can yanması ilk koşuldur korkunun hissedilebilmesi için. Ama genelde daha el yanmadan, can acımadan başlar müdahale bizde: “Aman aman aman! Elin yanar!”la başlar. Evet, bu gerçek bir ifadedir. Koruma içgüdüsüyle , daha ateşi anlamadan çocuk, kalbine ateş korkusu bir salınır önce. Çocuk güvendiği herkese inanır, hele anneye, babaya ne çok inanılır…Sırf canı yanmasın diye, her dediklerine güvenilir.

O anne, baba çocuğu dilerse her şeye karşı korkutabilir. Şimdi siz “Hangi ana baba böyle her şeye karşı korkutur çocuğunu,” demeyin hiç… Ne hatıralar var bende, sıkı durun sıralıyorum:

"Yukarıda öcü var," ile "Yukarıda  tavşan var," arasındaki yelpazede giden , uslu durmazsa çağırılacak her tür yaratık var mesela. Tavşanı hemen bilecek sahibi, çok çok sevdiklerim oldukları için sadece gülecekler buna eminim, yani inşallah gülecekler…Tavşan epey bir yaratıcılık isteyen bir durumdu , itiraf ediyorum, öcü korkunç bir şey diye onun avatarı  olarak yaratılmıştı  hatırladığım kadarıyla. 

O Öcü var ya o Öcü! Herkesin evine bir kez uğramıştır çocukken. ( Kendilerine özellikle göstermiş olduğum saygıdan büyük harfle yazıyorum, Yenge kızmayasın bana, zira bilerek yaptım bu sefer). Öcü,  ne idüğü çok bilinmeyen, ve bilinmek istenmeyen bir canavardır. Genellikle çocuklardan beslenir, yani herhalde gelir yer falan. Herhalde diyorum, çünkü “ Öcü geldi, yedi” diye bir haberi zamanının efsanesi Tan gazetesi ( 90’lı yılların Zaytung’u) dahi yazmamıştır. Yani hiç olmayan bir şeyle senelerce korkutulmuştur çocuklar. Ve insan uydurması şeyden korkmaya süper bir örnektir. 

Ana, baba bakar ki, Öcü   işe yaramıştır, ilerleyen yıllarda olmayan başka fenalıklardan korkutmaya devam edilir. Bunların en babası elâlemdir. Bu başlı başına ele alınması gerekir, zaten hep anarım kendilerini çoğu yazımda,  hızla geçiyorum. Elâlem, kendimiz gibi olmayan başka insanlardır, ve işleri güçleri bizi seyretmektir, ve arkamızdan konuşmaktır. “Bunlar arkamızdan konuşursa konuşsun, bize ne olur ki?” demez o annesinin babasının dediklerini o yaşlarda sorgulamayan çocuk. Sorgulamaya herhangi bir aklıselim aile bireyi tarafından  yönlendirilmeyen çocuk. 

Sonra sıra gelir “Korkunç ŞEY’lerle dolu dış dünya”ya. Bu çocuklarını çok seven ana babalar,  dizlerinin dibinde otursunlar da, onlar hiç endişe etmesin diye sadece kötülükleri vurgulanmış bir dünyadır. "Sana güveniyorum, ana dışarıya güvenmiyorum," da kardeş cümlesidir bunun. Korku- güven çatışması başlatılmıştır, bunun mücadelesini toplumlar ağır ödeyeceklerdir, tekrar güvenmeyi öğrenmek için arayışlar başlayacak, başka bir yazının konusu olsun bu, korkunun unutturdukları hatırlanmaya çalışılacaktır: hayata güvenmeyi sil baştan öğrenmeye çalışacaktır toplumlar.

Çocukları bu korkuya garketmek çok bencilcedir, ben de bu hissi kızım büyüdükçe hissetmiş, bu hisle çok savaşmış, bazen yenmiş, bazen yenilmiş biri olarak itiraf ediyorum, ebeveynin cankurtaranıdır bu canavar dış dünya. “Kötü anne yoktur, korkusuyla baş edemeyen endişeli anne  vardır”. Bu özlü söz benim tarafımdan dile getirilmiştir, ve çok doğrudur. Korkusuyla başedemeyip bunu çocuğa aktaran ve onu arada derede bıraka anne hayatı çocuğa da, kendisine de dar eder, çünkü çocuk büyümüştür artık, ve dünya bir ergen için güzellikleri keşfedilmeye başlanmış bir yerdir artık…Çocuğun ana babaya itiraz etmesi en sağlıklı olandır, aksi durumlar sağlıksız bir toplumun nüvelerini oluşturur. Hem elâlemden çekinen, hem de evi en güvenli yer diye düşünen ergenler, sorgulama dürtüsünü başlatamamışlardır, ve zannımca toplumlar için tehlike oluştururlar… Eğer ki konservatif, sorgulamayan bir eğitim hayatına da maruzlarsa, bu kişiler çok kolay korkutulur ve yönetilirler. "Uslu, efendi, uyumlu çocuk" denen şey bir şehir efsanesi olarak kalmalıdır. Anne babalar böyle çocuk dilemekte haklıdırlar, elâlem de böylesini tercih eder, ama bu arızî bir hâldir.

Mikroptan, hastalıktan, şişmanlıktan ve bilumum tüketim toplumunun üzerimize saldığı korkulara değinmiyor atlıyorum, zira bir kere çocuk bu Öcü, elâlem ve canavar dış dünya triosuna maruz kaldıysa , zaten doğal olarak saydığım üçlüye oranla daha elle tutulur, gözle görülür korkuların çok daha kolay tutsağı olacaklardır. Bu korkularından beslenen ekonomiye katkıları büyük olacak, çark kolay dönecek, bu çarkı döndürecek bireyler yetiştireceklerdir, çark asla durmayacaktır. Dünya dönecek, çark işleyecek, herkes korkacak, paralar basılacak, AVM’ler dolacak taşacak, birileri o AVM'leri yapacak, birileri gidecek alışveriş yapacak, getirecek, pişirecek, yiyecek misali hep yeni markalara, pazarlamacılara ihtiyaç olacaktır. Ve herkes topluca bu korkuyu yaşadığı için, bu hiç sorgulanmadan devam edecektir.

Şeriattan korkmakla, Kürt’ten kormak, veya ölüm saçan o korkunç mikroplardan korkmak hepsi birdir. Birbirinden hiç farkı yoktur özde. Birilerini korkutur, birileri bundan istifade eder. Çok korkan, en çok bağıran, karşısındakini en çok aşağılayandır, genel gidişattaki huzursuzluğa katkıları büyüktür. İstedikleri için mi böyle yaparlar, hayır elbet. Anne babaların çocukların canını bilerek yakmak istemedikleri gibi, averaj insan istemez kırıcı olmayı. Korkutulmaya, canavara dönüşmeye görsün...

Korkunun ecele faydası var mıdır? Yoktur.

Olacakla,  öleceğe var mıdır? Yoktur.

İnsanı agresif kılar mı? Nefretle doldurur mu? Doldurur

Sağduyusunu saptırır mı? Saptırır.

Birbirine düşman eder mi? Eder.

“Öteki”ni yaratır mı? Yaratır.

Böler mi? Böler.

Mahveder mi? Eder.

Baş etmek kolay mıdır bu hisle? Kesinlikle hayır. Ama en büyük suçlunun o olduğunu hissetmek de korkusuz toplum dileyenler için atılacak bir adımdır...

İçinde büyüdüğümüz topluma hep dönüp dönüp bakmak da faydalıdır.

Kimin neden en çok korktuğuna, ve bu ulusların ne şekilde yönetildiklerine, ne şekilde eğitildiklerine bakılabilinir. 

“Korkut ve yönet”tir demokrasi de dahil  insan uydurması tüm rejimlerin baş gıdası. Yoksa nasıl bir arada tutacaksın bir milleti, düşman yaratmazsan, ne işe yarar düşmansız millet? Kiminin düşmanı şeriat, kimininki Apo, kimininki CHP. Ne acı ki böyle kurulmuş düzen en baştan…

Korkarak oy vermekten bıktım ben. Korktuk yerdik, korktuk verdik, korktuk birbirimizi kırdık. Hâlâ da kırmaya devam ediyoruz. Birleşmeye asılmamız gerekirken, hâlâ  bayıla bayıla ayrışıyoruz. 

Tek konsantre olmamız gereken şey birleşmeye çalışmak olması lâzım değil mi sizce? 

Korkunun karşısında dayanamayan tek şey de, şimdi dersem paparayı yine yiyeceğim, mâlum o baş harfi sevgi olan şey… Gel de imrenme şimdi Mevlâna’ya, Lennon’a, Dalai Lama’ya, Ghandi’ye ve günümüz dünyasında ihtiyaç sebebiyle popülariteleri  bütün dünyada artmakta olan bilimum ermiş kişiye…Ruhları şâd olsun  diyeyim ben iyisi mi, ve bir daha tekrarlayayım  Martin amcanın güzel sözünü:

“Seçimleriniz umutlarımızın yansıması olsun, korkularınızın değil.”

Seçimlerde uygulayamasak dahi, hayatta bir yerde belki birilerinin işine yarar diye…

Okuyana sevgilerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder