22 Nisan 2015 Çarşamba

HER 23 NİSAN'DA...

Fotoğraf Boyabat'ta bir okuldan alıntıdır. Çocukluğuma,70'li yıllara ait bir şey olsun istedim.

-Hadi geçin hepiniz şuraya! Oğlum, Allah seni davul etsin, nerede  şalvarın?

-Annem daha gelmedi örtmenim.

-Ay bayılacağım şimdi, Allah hepinizin cezasını versin… Törene ne kaldı şurada! Esin! Nerdesin Eeeessiiinnnn?

-Ay geldim Mevhibe Hocam, Ebru’nun ceketini giydiriyordum, ne oldu ?

-Bu dangalağın annesi gelmemiş daha, ne yapacağız, bul bir çare, şalvarı,yeleği yok… Kız sen de sus Allah’ın cezası, ne höykürüp duruyorsun orada, sus be ağlak şey! Zır zır zır! Zaten her şey olmuş çorba, bir de senin zırıltınla mı uğraşacağız sabah sabah… Aaaa! Sus kızım! Bak şimdi  sabrım taşacak, bayram bayram yiyeceksin dayağı… Hırsımı senden çıkartmayayım şimdi kepçe kulak! Bak çekeceğim şimdi onları, daha da uzayacaklar! Sus dedim...

Duvarlarının altı mavi yağlı boya, üstü plastik beyaz boyalı okul koridoru pazar yeriydi adeta. Herkes sağa sola koşuşturuyor, çocuk sesinden, öğretmen çığlıklarından geçilmiyordu. Tebeşir dumanlı, bol velveleli koridorun ağır havasına, tuvaletlerden ince ince sızan ekşi sidik  kokusu da ekleniyor, genizleri yakıyordu. Dışarısı ise Nisan ayı için bir mucize, yazdan kalma  tamamen sapsarı, sıcacık bir gündü. Bahçedeki hummalı  çocuk şenliği koşuşturmasına açıp açıp kapanan boğuk teypten çıkan, ne olduğu zinhar anlaşılmayan bir vızıltı eşlik ediyor, tek bir gölgesi olmayan tören alanındaki bunaltılı ortamı daha da çekilmez yapıyordu. 

Her öğretmen kendi sınıfını zaptetmeye çalışıyordu. Çocuklar zemberekleri boşalmış casına, hop zıp hop zıp tepiniyorlardı. Oğlanlar kızların saçlarını, eteklerini, oralarını, buralarını çekiştirirken, kızların da elleri armut toplamadığından, her köşede bir kaçı öbek öbek kapışmaktaydı. 

Ders yapılmayan her gün onlara bayramdı. Dolayısıyla o gün ne bayramı diye sorsan, hiç birinin umurunda değildi. Bilmesine biliyorlardı 23 Nisan olduğunu, sosyali en zayıf olan dahi biliyordu. Onların bayramıydı bugün. Törene kadar eğleniyorlardı işte kendi aralarında..

Okul müdürünün dâvudî sesi yankılandı koridorda:

-Susun ulan! Tören başlayacak, siz hala tepişiyorsunuz. Herkes birazdan bahçede yerini alacak, gık çıkmayacak orada, ona göre! Herkes sınıfının sırasına girsin bakayım! Yoksa bak cetveller hazır odada!  Törende en küçük aksama istemiyorum, anlaşıldı mı? Veliler arasında ilçe emniyet müdürü de var bahçede. Dinime imanıma, lâf dinlemeyeni ona teslim ederim, ona göre! Rezil etmeyin okulu… Adam olun, adam!  Bayramı burnumuzdan getirmeyin.

Koridorda geçici bir desibel düşüşü yaşandı. Öğretmenler tarafından çok takdir gören bu gayet etkili fırçayı takip eden hızlıca bir hizaya giriş gözlendi. 

Dangalağın annesi de elinde plastik Santral Bebe poşeti, yüzünde mütereddit, mahçup bir gülümseme, koşmaya benzeyen bir hareketle Mevhibe Hoca'nın sırasına yaklaştı.

-Çok şükür teşrif ettiniz hanımefendi…

-Hocam, ah sorma halimi sabahtan beri kaç parça oldum. Bizim ufaklık sen düş sabah, kafayı somyanın kenarına çarp. Allah seni inandırsın, öyle yaramaz ki, ben ne bileyim, ben hiç çekmedim öbüründen! Kafayı sağdan çaktığı yetmedi, bir de benden yedi terliği sol köşeye.Üstüne bir de 9 numara ütüye çağırmaz mı! Kaptım benim gaziyi, çıktım yukarı. 23 Nisan balosuna gideceklermiş, küçüklerin elbiselerini  ütüledim, prenses gibi oldular vallahi. Dedim okuldaki törene gitmediniz mi. Biz baloya anca hazırlanırız, dediler...Oğlanı da nereye bırakacağımı şaşırdım, hadi ütüye geldi benimle de, okulda elime ayağıma dolaşır . Kafa göz şiş. Alacalı bulacalı tüm surat. Benim kaynana da Perşembe pazarına gitmiş, anca geldi o da işte, hemen ona koydum benim haylazı, koştum, geldim, netcen...

-Ay, anladım,yeter. Bu ne çok laf böyle. Başım döndü... Neyse, geçmiş olsun. Ver torbayı şu Leyla’ya da yardım et az biraz. Tören başladı başlayacak. Allah kocana sabır versin , ne diyeyim...

Beriki utangaç utangaç gülümsedi. Neyse, şakalaştığı iyiye delaletti. Yoksa tersi öyle tersti ki, öğrencilerin korktuğu yetmez, veliler de önünde salavatla dururlardı.  İyi hocaydı Mevhibe. İyi hoca dediğin de disiplinli olurdu. İyiydi böylesi. Okulun en gözde öğretmeniydi. Üç sene sonra bire başlayacak çocuğu olan  mahallenin bütün anneleri, daha şimdiden anneler gününde ellerinde paketlerle kapıya dizilirlerdi. Disiplinsiz öğretmeni kimse saymazdı, ama disiplinlisi her zaman revaçtaydı. Sesi gür çıkacaktı öğretmenin, şöyle çınladı mı, mahallenin öbür ucundan duyulacaktı. Makbulü öylesiydi. Şanslıydı beriki, "Şanslıyım valla," diye düşündü… "Okulun en iddialısı bu, olacak o kadar nazı, niyazı, afrası, tafrası. Zaten en güzel gösteri de bizim sınıfınki, eh  iyi hoca farkı işte. Neyse, verdik poşeti rahatladık, "dedi içinden, derin bir nefes eşliğinde. 

Bahçeden viyk, viyk kulakları yırtan tiz mikrofon cızırtısı duyuldu.  Ardından İstiklal Marşı devreye girdi. Tören alanı henüz buna hazır değildi. Her törende istisnasız senkron tutturamayıp, yanlışlıkla devreye giren İstiklal Marşı olduğu için kimse umursamadı. Aniden susturuldu zamansız marş. Bu demekti ki, artık herkes bahçeye çıksın, tören başladı, başlayacak.

Mevhibe Hoca son bir kez süzdü bayram çocuklarını. Aralarından yürüdü usul usul. Kiminin kurdelesini düzeltti, kiminin kostümünün orasını, burasını. Her birini tepeden tırnağa süzdü. Çocuklar artık kıpraşma haklarının sonuna geldiklerini anlamışlardı.Eğlence bitmişti, şimdi tören başlayacaktı.  Bundan sonrası büyük riskler içerdiğinden hareketleri azalmış, pür dikkat kesilmişlerdi. Allah vere de hepsinin her şeyi tamam olsaydı. Aksi takdirde, mazallah. Son dakika aksaklığı en istenmeyen şeydi. Kontrol Mevhibe  Hoca'nın istediği şekilde bitti, hepsinden memnun gülümsedi. Bebeler son bir  azma  hakkı buldular bu gülümseme aralığında. Kısa ve öz. 

-Hadi göreyim sizi, dedi Mevhibe Hoca. Mahçup etmeyin beni. Unutmayın! Bu sizin en büyük bayramınız! Mükemmel olmalı! Ola ki bir şey aksasın! Allah muhafaza, ola ki biri bir şeyi aksatsın! Gerisini siz biliyorsunuz zaten, değil mi çocuklar?

Ola ki bir şey aksasın! Hepsi biliyorlardı bu olasılığın neticesini. Biliyorlardı bugün 23 Nisan. Onların bayramı. Önce İstiklal Marşı, sonra okulun medarı iftiharlarının şiirleri, “Ey!”le başlayan nutukları. Alkışlar, bir kaç gösteri...Bu sene şanslarına kızgın güneşin altında, bazı senelerde soğuk altında sırada dakikalarca fazla hareket etmeden durmaları...  Hepsi gayet iyi biliyorlardı, her sene aynı şiirleri, aynı şarkıları...Her sene törene kadar azıp, törende uslu durmaları biliyorlardı... Bir de annelerini, babalarını, öğretmenlerini mahçup etmemeleri gerektiğini biliyorlardı. 

Bir çocuk bayramında olması gereken her şeyi biliyorlardı...Hiç unutmamacasına...

-Hadi, dedi Mevhibe Hoca. Sıra sizde, göreyim sizi…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder